'1

63 12 23
                                    

! Uyarı !
Hassas olanlar için, bu fic biraz rahatsız edici detaylar içermektedir.

Tanrı günahlarımızı affederdi, en azından çoğunu. Affedilmeyecek şeyler olabilir, sırtına bir yük gibi biner. Gün geçtikçe eriyip gidersin ama çevren hiçbir şeyi umursamaz.

Rutubetli oda, en yakın olduğum ortam. Koku artık burnumu rahatsız etmiyordu, kan kokusu baskın geliyordu.

Ellerimdeki kanlı deri eldivenlerimde gezdirdim gözlerimi, ardından ayaklarımın ucundaki cansız bedende.

Tek dizimin üstüne çöktüm, adamın yüzüne daha çok yaklaştım.

Açık ama ifadesiz bakan gözleri, sanki her an konuşacakmış gibi aralık duran dudakları, kanla kaplanmış üst bedeni ve karnına doğru çektiği dizleri.

Kim Soo-yun artık bir ölüydü, benim sayısız kurbanlarımdan birisiydi.

Gözlerim bileğimdeki saate kaydı, 7.48.

Bıçağımı çıkarıp özenle adamın dudak bölgesine her kurbanımın cesedine bıraktığım M harfini kazıdım.

Sanki adamın duyacağını düşünerek kısık sesle, "Acaba bu sefer anlayacak mısın Bay Lee." söylenerek konteynerden çıkıp ormanlık alanın içine doğru yürüdüm, hava yeni yeni aydınlanıyordu.

Bir süre daha yürüdükten sonra ana yola yakın bir yerde, eldivenlerimi çıkarıp çantama attım, ayakkabılarımın altındaki dümdüz tabanları çıkarıp aynı şekilde çantamın arka gözüne attım.

Yakalanmam imkansızdı, böyle daha da hayalet gibi olmak maksimumdu.

Ana yolun karşısındaki benzinliğe gidip arabama ilerledim, insanların bakışlarının ardından benzinlikteki adamın kalın sesiyle;

"Ormanın içindesiniz 4 saattir, korkmuyor musunuz?"

Sabır dilercesine derin bir iç çektim,

"Şahsen sizi çok ilgilendirdiğini sanmıyorum, terapi yöntemi bana göre bu. İyi sabahlar."

Arabama binip çok oyalanmadan yola koyuldum, kısa bir yolum vardı.

Eve varmamla ardımdan defalarca kez kilitledim, sapık komşularımla uğraşma derdim yoktu.

Kısa bir duşun ardından kendimi salondaki büyük L koltuğa attım, saate kaydı gözlerim; 9.32

Cesedi çoktan bulmuş olmalılardı, konteynerinin kapılarını açık bırakmıştım ve koku çoktan civarda yürüyüş yapanlara ulaşırdı; bir de dışarıya sızan kanı görmemeleri imkansız gibi bir şeydi.

Televizyonu ardından her zaman açtığım haber kanalını açtım, yüzüme büyük bir gülümseme yerleşti.

"Çıkmış yine yakışıklım, bakalım bu sefer anlayacak mısınız Bay Kızıl."

Tam tahmin ettiğim gibi, cesedi bulmuşlardı. İşimi biliyordum ben, bir zahmet...

Pür dikkat ekranı izliyordum, hayatımda görmek istediğim tek yüzü sadece ekranlardan izlemek canımı yakıyordu.

"Ah Jisung, yine düşürdün yüzünü. Harikasın, aşık olduğun adamı uzaktan izliyorsun."

Kendi kendime söylenirken hala gözlerim Kızıl'ımın üstündeydi, acı veriyordu.

Acaba ilişkisi var mıydı? Varsa bile öğrendiğim takdirde kimse, onu benim elimden alamazdı.

Karşısına çıkmayı çok düşünmüştüm, cesaret edemememin yanında beni tanımaması her şeyden daha fazla koyardı.

Blood, Sweat And Tears Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin