7 yılın ardından, kalbim ilk kez bu kadar hızlı attı.
Ve bunun sebebi yine Han Jisung'tu.
Şuan yaşadıklarım bir rüya mıydı, gerçek miydi çözemiyordum. Gerçek olması için içimden Tanrı'ya dualar ediyordum, gerçek olmalıydı.
Defalarca ses kayıtlarını kaydırdım, hepsi görüldü olmuştu ve en altta ondan 7 yıl sonra gelen bir mesaj.
"-Sigaranı söndür Kızıl, ciğerlerini o pis dumanla doldurma."
Dudaklarımın arasındaki sigarayı, henüz yarısında olmama rağmen söndürdüm. Ayağa kalktım ve gözlerimi etrafta gezdirdim, neredeydi?
Beni gördüğünü biliyordum, ama neredeydi?
Omzumda hissettiğim el, ardından titreyen sesi.
"Buradayım Kızıl."
Zorlukla dönmüştüm arkama, bedenim deli gibi titriyordu.
Karşımdaydı, aynı cenazede gördüğüm haliyle ama bu sefer bir şeylerin bilincinde olarak karşımda görüyordum onu.
Mora çalan mavi saçlarının rengi biraz daha açılmıştı, beyaz bol bir gömlek vardı üzerinde, yüzünde çekingen ama bir o kadar mutlu olduğunu belirten bir gülümseme.
O hiç değişmemişti, yıllar ona iyi davranmış olmalıydı.
Konuşamıyordum, kitlenmiştim adeta.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Tüm neşem yerini bir anda kızgınlığa bıraktı, yılların kırgınlığıydı bu.
"Hala nasıl bu kadar rahat davranabiliyorsun!"
Tavrım şaşırtmıştı onu, herhalde geldiği gibi sıkıca sarılmamı beklemişti.
Düşüncelerimde ve hayallerimde öyle yapıyordum, ama şu an duygularım buna izin vermiyordu.
"Kızıl..."
"Öldün sandım ulan! Öldün sandım, az buz değil hem de... 5 yıl Jisung! Sensiz 7 yılım geçti benim, mahvoldum ben, yaşamadığım travma kalmadı!"
Sadece bağırıyordum, sinirden akan gözyaşlarım durmak bilmiyordu, göğsüne yumruk yaptığım ellerimi vuruyordum ama kendimde bile değildim doğru düzgün, güç bile uygulayabildiğim şüpheliydi.
Yumruk yaptığım ellerimi kavradı, gözleri dolmuştu.
Bu bir ilkti, Jisung ağlamayan biriydi.
"Senin yüzünden her şeyimi kaybettim, ölmek istedim! Öldüğünü düşündüğüm zamanlar sürekli mezarını aradım, hastanelerde yatıp kalktım!"
Geri çekildim, ellerim hışımla saçlarımı buldu. Dizlerim ağırlığımı daha fazla taşıyamacak gibiydi, kendimi yere bıraktım.
Yanıma çöktü, dizlerimi kavradı uzun kemikli parmakları.
Dokunmasın istedim, yaklaşmasın istedim.
Sarılsın istiyordum, öpsün istiyordum ama bunları yaparsa onu affederdim.
Herkese meydan okuyan, karşı koyan bedenim onun karşımda durmasıyla darmadağın olmuş bir kale gibiydi. Yıkılmış, parçalanmış bir kale.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood, Sweat And Tears
Fanfiction"İki seçenek var kızıl, ya ölüm ya kodes. Razı mısın benim için kendini ateşe atmaya, buna değer miyim?"