'3

20 8 8
                                    

Hayatınız boyunca insanlara değer veririz, az ya da çok.

Onları hissettirdikleri ve yakınlıklarına göre kimi zaman da hiçbir yönüne bakmadan belli yerlere koyarız, gözümüzde belli bir değerleri olur.

O en üste koyduğunuz, en değerlim dediğiniz insanların ufacık bir yanlışı sizi paramparça etmeye yetebilir.

Peki ya o insanlar sizde derin yaralar oluşturuyorsa?

Nasıl iyileşeceğim diye düşünürsün, nasıl belli etmeyeyim diye.

Ya da tam tersi, ona bunu söyleyip hatasını anlamasını, gönlünü almasını beklersin.

İşte her zaman öyle olmuyor, değer verdiğin insan sana çok yakınken aynı zamanda çok uzağında oluyor.

Her gün görüyorsun ama uzaktan izliyorsun, doya doya sarılamıyorsun ya da öpemiyorsun.

Elinde bir şans oluyor, tekrardan kendini hatırlatmak için, yeniden başlamak için.

Ama o seni tanımıyor, sıradan bir yabancı olarak kalmışsın zihninde.

Minho'yla 7 yılın ardından, ilk kez konuşmuştuk. Her bir hareketi aklımdaydı;

Konuşmadan önce kelimelerini özenle seçmesi, konuşurken ara ara belli olan sol gözünün çaprazındaki gamzesi, dinlerken tam gözlerine odaklanması, tebessüm ederken hafifçe kısılan gözleri.

Ama o beni tanımamıştı, sikeyim ki hatırlamıyordu.

Tenha ara sokaklarda öylece yürüyordum, bir yandan da içimi çürüten düşünceleri umursamamaya çalışıyordum.

Acaba sivil bir halde yanına gitsem, kendimi hatırlatsam eskisi gibi olabilir miydik?

Saçmalama Jisung, adam polis. Elbet katil olacağını sezerdi.

Ya sezmezse, her şey eskisi gibi olurdu.

Evinin yerini biliyordum, gece çökünce gidecektim. Daha fazla uzak kalmak istemiyordum, kalbimin daha fazla onsuzluğa alışmasını istemiyordum.

Sallana sallana eve varıp, soğuk bir duşun ardından kendimi öylece koltuğa atmıştım.

Geceye kadar kendimi hazırlamalıydım, yapacak bir şey yoktu. Simsiyah giyinecek sadece gözlerimi açıkta bırakacaktım, böylece kim olduğumu da bilmeyecekti; en azından şimdilik.

...

Yaklaşık 4 saattir Chan'la balkonda oturmuş sohbet ediyorduk.

Sohbet temamız ister istemez Jisung'a kayıyordu.

Ve o lanet sigara paketini çıkarmıştım, bir tanesini yaktıktan sonra dolu gözlerimi sırılsıklam olmuş şehre diktim.

Chanın elini omzumda hissettim, bir süre sessizce oturduk. Ardından gözlerimi caddeden çekmeden titremesine engel olamadığım sesimle konuştum;

"Chan, yapamıyorum ben. Yemin ederim yapamıyorum, beceremiyorum."

"Olacak Minho, neler neler atlatıldı. Bu mu atlatılmayacak?"

Sigaramın bitmesiyle küllükte söndürdüm, sıkıca Chan'a sarıldığımda zorlukla tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım;

"Chan ben nasıl dayanacağım, ben birini bi' daha nasıl seveceğim? Ölmediğini bilmek biraz olsun acımı hafifletir sandım, ama olmuyor. Onu göremiyorum, sarılamıyorum, öpemiyorum."

Blood, Sweat And Tears Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin