'8

14 3 36
                                    

Aşk, alt tarafı 3 harften oluşan bir kelime, saf bir duygu.

Bir sürü insanı mutluluktan havaya uçuran ama aynı zamanda binlerce insanı yıkıma sürükleyen o duygu.

Hırslarını tetikleyen, gözünü karartmana sebep olan o aptal duygu.

Sadece beynimizin bir oyunu olsa da, aşk bazen her şeyin önüne geçebiliyor.

Benim geçti.

Dennis'e beslediğim hisler, ona karşı hissettiğim duygular basit şeyler değil.

Hele hele bir heves, hiç değil.

Sırf aşkıma karşılık versin diye her şeyi denedim, her şeyi.

Bazen bir canavara dönüştüğümü düşünmeden edemiyordum, aynadaki yansımam aksine inanmamam için her şeyi yapıyordu.

Şimdi ise, merakla Jisung'u bekliyordum.

O herifi o kadar sevmiyordum ki, nedeni olsun olmasın nefret ediyordum.

Onu yine bu konteynere çağırmıştım, garipsemiyorduk artık.

Konteynerin kapı kılıklı bölümü çarparak kapandı, arkamı döndüm.

"Ulan Hyunjin, bak tek bir soru soracağım sadece."

Kim bilir ne zırvalayacaktı.

"Bana aşık falan mısın? Hani nefretten doğan aşk klişesi mi gerçekleştiriyorsun acaba, platonik aşıklar gibi bilinmeyen numaralardan mesaj atmalar falan."

Midem bulanmış gibi yüzümü buruşturdum;

"Gevşeklikte üstüne yok biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum aşkım, eee sarı bomba neden çağırdın beni?"

Sarı bomba? Aşkım?!!

"Midemi bulandırıyorsun."

Hafif hafif üstüme yürüyordu, geri adım atmak gibi bir niyetim yoktu ve o bunu bilmiyordu.

"İnan sen de Hwang, uzatma ve kısa kes, neden çağırdın beni?"

"Bilmem, belki de bir katil olduğunu biricik sevgiline söylemek için."

Hata yapmışcasına elimle yapmacık bir şekilde ağzımı kapattım,

"Ah bi saniye, Dennis seni affetti mi ki? Hala sevgili olduğunuzu düşünüyorsun ama belki o böyle hissetmiyor?"

Üstüme daha çok geldi, işaret parmağı göğsüme baskı yapıyordu.

"Hırsından ölüyorsun değil mi? O sana aşık olmadığı için, seni değil de beni seçtiği için deliriyorsun."

İttirmesiyle arkamdaki sandalyeye düştüm, deja vu yaşıyordum.

"Küçükken de böyleydin, durmadan onun seninle ilgilenmesini isterdin. Okulda seninle değil benimle oturuyor diye çelme takmıştın, sevgililer gününde sevgili olmamamıza rağmen bana kolye aldı diye bisikletimin fren kablolarını kesmiştin."

Bi' saniye, bunları nereden biliyordu?

"Evet Hwang, biliyordum her şeyi. Ama ben yine de sizin aranız bozulmasın diye konuşmadım, sen n'aptın? Söylesene!"

Sandalyenin sırt kısmını tuttu, geriye doğru eğdi ve ön ayakların havaya kalkmasını sağladı.

"Söylesene Hwang, ona öldüğümü söylemek zorunda bırakıldığımda, onu terk etmek zorunda kaldığımda ya da her gece canımın acısından hatta kalbimin ağrısından uyuyamazken hiç mi vicdanın sızlamadı?"

Blood, Sweat And Tears Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin