Yeni Bir Yolculuğa Merhaba

117 45 7
                                    

Mia'yla konuşalı yaklaşık olarak yarım saat olmuş ama hala o muhteşem sesinin etkisinden kurtulamamıştım. Bu kız bir başkaydı. Bu dünyadaki en değerli varlığı bendim ve böylesine bir sevgi beni aşırı derecede şımartıyordu. Bana karşı gösterdiği sevginin aynısını bende ona karşı gösteriyordum tabi ki de. Fakat bunu sorumlu hissettiğim için değil, kalbim hissettiği için yapıyordum. Onu seviyordum ve birini sevmenin kalpten geçtiğini biliyordum. Mia eğlenceli veya bütün sırlarımı birkaç top dondurmayı yerken anlattığım bir arkadaş değildi. Bana istemeyeceğim kadar hediye alıp birlikte bir manikür salonuna gidip akşama kadar dedikodu yaptığım biri de değildi. Ve ya hayran olunası yetenekleri de yoktu. Fakat eşsiz bir kalbi vardı. Dostluk da bu değil midir zaten? Eşsiz bir kalbin temizliğini sevmez mi insan? Ben onun muhteşem iyimserliğini seviyordum. Evet o bir kuaför salonunda akşama kadar vakit geçirebileceğim biri değildi fakat yolda yürürken gördüğümüz susamış bir köpeğe acıyıp su bulma peşine düştüğüm biri olabilirdi. Ben onunla yapabileceklerimi hep böyle hayal etmiştim. Sevgi ve saygının temelinin aslında iyilik ve güzellik olduğunu bir kez daha anlatmıştı bana. Eğer bir insana gerçekten böylesine değer veriyorsanız onun kötü ve can yakıcı biri olma ihtimali yoktur. Eğer öyleyse bile zaten bir süre sonra bütün sevginiz, bir hortumun çekim gücüne kapılmış gibi elinizden kayıp gider. Evet Mia'dan önce böyle bir dostum olmamıştı. Veya şu an Mia'dan başka dost diyebileceğim hiç kimse de yoktu. Ama bin tane arkadaşa Mia'yı değişmezdim. Ona olan borcumu bir nebze ödemiş sayılsam da hikayesi için yapmam gereken şeyler burada bitmemişti. Fakat bunun için henüz zaman vardı. Bu yüzden ellerimi birbirine bağlamış, şu an ikimizi de aynı anda seyredebilen Güneş'e sırtımı dönmüş, muhteşem derecedeki rahatlığına uzandığım hamağımda kitaplarımı okumaya devam ediyordum. Bu duyguyu anlatmak zordu belki ama benim bu rahat hamakta yayılarak okuduğum hikayeleri birilerinin bir yerlerde yaşadığını bilmek en tuhaf duyguydu. Evet sadece tuhaf diyebiliyordum. Çünkü hislerime uygun bir kelime yoktu benim için. Tuhaf da "şey" gibi anlamsız bir kelimeydi ve muhtemelen benim gibi hislerini veya yaşadıklarını anlatamayan insanlar tarafından söylenmişti. Ve şunu anlıyordum ki, istediğimiz kadar kelime kullanarak bir şeyleri anlatmaya çalışalım, yine de bir yerde bir şeyler eksik kalırdı. Bunun eksikliğini her zaman yaşamıştım ve son zamanlarda bu eksiklik digerlerini devenin yanında pire yapmıştı. Bugün okuduğum kitap kitaplığın son kitabıydı ve benim bu kadar kitabı böyle az bir zamanda bitirebilmem gerçekten de mucize gibiydi. Ama ne olduğunu bilmediğim bir şekilde sanki sayfalar hazır olarak aklıma girmiş gibi hepsini okuyabilmiştim. İnce, narin sayfalardan oluşan elimdeki kitap diğer kitaplara göre daha zor gelmişti. Sanki bu kitabı okumam daha uzun sürmüştü veya hikayesi bana çok daha ağır gelmişti. Bilmiyordum. Tek bildiğim bir an önce bitirmek için sabırsızlandığımdı. Ve tahmini olarak bugün hayatımın en zorlu günü olacaktı. Evet tüm sayfalar bittikten sonra bir mucize bekliyordum. Çünkü başka şansım yoktu. Bir mucize olmasa bile en azından bir mesaj. Bay Max'in gönderdiği mektubu anlamamı sağlamasından sonra en azından bunun hayalini kendime çok görmüyordum. Bir cümlelik bir mektuptan böylesine bir gizemi çözmem benim için imkansız gibiydi. Fakat bir şekilde anlamayı başarmıştım ve belki de bütün bunları Bay Max önceden planlamıştı. Nasıl yaptığı konusuna girmiyordum bile. Çünkü büyük ihtimalle zaten girersem çıkamazdım ve bu da sadece zaman kaybı yaratırdı. Bu kitaplara gerçekten inanıyordum ve asla korkmuyordum. Çünkü hayat kurtarıcı bu kitaplar bana zarar veremezdi. Bay Max'i tanıdığım sürece onun iyi kalbine defalarca tanık olmuş, kötü biri olmadığı tespitime mührü basmıştım. Bu konuda içim rahat olduğu için pek de derin düşünme ihtiyacına girmiyordum. Aslında belki de bir gün her şeyi en ayrıntısına kadar öğreneceğimi düşündüğüm içindi. Buna içimde bir yerler inanmamı sağlıyordu ve hayallerimde canlanıyordu.

***

Okuduğum kitabın son beş sayfasına gelmiştim bile. Artık heyecanım bedenimde kalp ritmimi ele geçirecek kadar krallığını ilan etmişti. Bu insanların kim olduklarını bile bilmeden tüm hayatlarını biliyordum. Hatta dış görünüşlerinin hayali canlandırılmış halini bile. Mesela elimdeki kitapta uzun boylu, kumral,temiz kalpli, kabarık saçlı ve tam da kitap karakterlerine aşık olan kızların deli gibi bağlanabileceği biri vardı. Ve ben tüm hikayesini bilmeme rağmen yüzünü bir kez bile görmemiş olmanın tuhaflığıyla yaşıyordum. Finale doğru yaklaştıkça yine hep olduğu gibi içimin cız ettiği anı yaşıyordum. Evet mutlu bir son yok. Ve bundan ben dışında kimsenin haberi yok. Yani yine kitabın sonunun en büyük sorumlusu benim. Bu duyguyu benden başka hiç kimsenin yaşamadığına şüphem yok. Ama galiba birinin ölümünden veya mutsuzluğundan sorumlu insanların yaşadığı hisler bununla benzeşmekteydi. Yıllardır dizilerde izlediğimiz tipik olaylardı bunlar ve biz izlerken bundan zevk alıyorduk. Yani bunca hikayeyi bir can sıkıntısını gidermek için izliyor, dünyanın binlerce yerinde böyle şeylerin gerçek olduğu ihtimalini düşünemiyorduk bile. Belki de bazıları düşünmek bile istemiyordu. Bunlardan biri de bendim. Şimdi dizilere taş çıkartacak yüzlerce öyküyle baş başaydım ve bir şeyler yapması gereken ellerim ve ayaklarım birbirine bağlıydı. Galiba bir mucizenin gerçekleşmesini beklemezsem bu bağ çözülemeyecekti ve tek başıma halledebilecek kadar güçlü değildim. Sonuçta 17 yaşında yüzlerce hikaye bilen ve sadece birini kurtarabilmiş biriydim. Aman ne güzel. Sadece bir. Peki ya geriye kalan insanlar? Düşünmek ve kötü sonları hayal etmek mideme kocaman bir öküz oturtuyordu. Bundan nefret ediyordum.

BİR HİKAYEN VAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin