Mucize

141 40 7
                                    

Mucizelere inanmak mı seni mucizeye götürür, yoksa bir mucizeyi yaşamak mı seni ona inandırır? Galiba her ikisi de yaşanmış şeyler. En azından bir yerlerde var olduğunu bildiğim ama aslında bilmediğim insanların, hayallerindeki mucizelerle yaşadıklarına inandığım için söylüyorum bunları. Ve sanırım bazı insanlar bu hayallerle mutlu. Evet bir de mucizelere inanmayan, pembelikten eseri kalmadığı anda yaşadığı bir mutlulukla büyülenen insanlar var. Tıpkı benim gibi.. Bütün hayat amacını bir anda kazanmış ve mucizelere inanmaya başlamış biri olarak söylüyorum bunu. Başkalarının hikayeleriyle kendi kaderini belirleyen biri olarak.. Zaten hepimizin kaderi bir bütün değil mi? Kimin hikayesi tek kişilik peki? Kim bilir belki de bir yerlerde hepimizin hikayesiyle oluşmuş bir kitap vardır. Hepimizin hikayesinin bir bölümü olduğu bir kitap. Kim bilir belki de kader gitmek istediğimiz yeri anlayıp bizi ona götürür olamaz mı?

Kitapların hepsini bitirdiğim için biraz olsun rahatlamışken sadece bir hikayeye yardım edebilecek olmam beni üzüyordu. Evet hepsinden ümidimi kestiğim anda nasıl olduğunu anlamadığım bir tesadüfle biriyle ilgili umutlarım artmıştı. Bir hikayeye doğru yürüyor ve ona kavuşup bir an önce kurtarmak için heyecanlanıyordum. Her şey bu kadar basit değildi tabiki de. Evet ben Carter'ların tatil teklifini kabul edip onlarla birlikte beni nelerin beklediğini bilmediğim bir hikayeye atılmaya gidecektim fakat bunu nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Daha Luke isimli baş kahramanı nasıl bulacağımı bile bilmiyordum. Galiba bulsam da ne yapabileceğim hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Mia'ya kolaylıkla yardım edebilmiştim bu doğru. Çünkü o zaten benim hikayemin bir parçasıydı. Mia zaten benim hayatımdaydı ve ben onu kurtarabilmek için seçilmiş en iyi insandım. Ve ben Mia'nın hikayesinde yer alıyordum. Ama bu hikayede en ufak bir parçada bile yerim yoktu. Çünkü ben sadece bu hikayenin gidişatını değiştirmeye çalışacak bir yabancıydım. Yani ben zaten yoktum. Tabi bir yerlerde sonunu değiştirdiğim bir kitap da olabilir mi acaba diye de sürekli düşünüyordum. Ama buna zaten gerek yoktu. Yaşayıp öğrenmek, yaşamadan öğrenmekten çok daha iyiydi. Çünkü bu "yaşamak" kelimesine sözlükte bir anlam katıyordu. En azından benim sözlüğümde. "Bilmeden beklemek ve öğrenmek".

Luke'a, Mia'dan daha iyi yardım edebileceğinden şüpheliydim. Çünkü  hayatımda gerçekte bir kez olsun görmediğim ve onun için çıktığım bu yolda nereye gideceğimi dahi bilmediğim birini kurtarmak, bana elimden bir şey gelemeyeceğini düşündürtecek kadar endişe veriyordu. Sonuçta varlığımdan bile haberi olmayan biriydi ve beni iyi karşılayacağından bile şüpheliydim. Fakat bana bir mucizeyle gelmiş bu görevin beni yine bir mucizeye götüreceğine olan inancım, sadece beklemem hususunda beni uyarıyordu. Şu anlık elimden hiçbir şey gelmezdi zaten. Bu yüzden bütün kıyafetlerimi toplayıp kaba ve dağınık bir şekilde içine koyduğum valizimi ertesi sabah götürmek için kapının önüne koymak şu an için elimden gelenin en iyisiydi galiba. Aynen öyle yapıp bir kız için fazla ciddi ve büyük siyah renkli valizimin tekerleklerinin çıkardığı sesle birlikte aşağı doğru inmeye başlamıştım. Belki de normal insanları rahatsız eden bu ses bana iyi geliyordu. Ve bu yüzden sanırım annem gayet normal biri olacak ki çıkan sesin onu sinirlendirmesiyle bağırması bir olmuştu.

-April şu valizini doğru düzgün aşağı indirip sinirlerimi alt üst etmeden kapının önüne koyar mısın!

Ne yani bu tıkır tıkır sesler ona da bir müzik ritmi gibi gelmiyor muydu? Bu insanlar benden daha sıkıcı olmaya başlamıştı. Annem, babam ve..

Ve kimse. Hayatımda gerçekten de annem babam ve Mia dışında hiç kimse yoktu. Evet çevremde tanıdığım ve konuştuğum insanlar vardı fakat bu benim hikayemde yer aldıklarını göstermezdi. Hikayeler tek bir kişiden oluşmazdı ki. Tek değildim fakat hayatımda gerçekten de hiç kimse yoktu. Tek olmamak yalnız olmadığım anlamına gelmiyordu. Annem hayatımda olması gerekenden daha az bir role sahipti. Ve bu az olan rolü ise belki de sadece mecburiyettendi. Babamı ise görmüyordum bile. Açıkçası yoğun iş temposu benden değerliydi ve benim yerime işini evlat edinmiş gibiydi. Mia gerçekten de tek dostum ve varlığımdı. Şimdi ise benden uzakta acısıyla savaşıyordu. Peki benim hikayemin rol arkadaşı kimdi? Ne yani hikayemdeki kişiler sadece onların hikayesinde bulunduğum zamanlar mı sadece var olacaklardı? Belki de Mia'yla bile sadece hikayesi için tanışmıştım ve bütün bunlar birer tesadüf değildi. Şimdi ise ona yardım ettikten sonra bir anda benden kopmuş gitmişti. Bu gidişin kısa süreli olduğunu ve tedavisinden sonra babasıyla birlikte tekrar buraya taşınacaklarını biliyordum fakat ya sonra? Ya bütün hikayem başkalarının hikaye bölümlerinden oluşan bir kitapsa ve sonra yine yalnız kalırsam diye düşünmekten kendimi alamasam da şu an için bunları düşünmekten daha önemli mevzularım olduğunun farkındaydım ve artık yaşımın fazlasıyla üstünde görevlerim vardı. Bunun için aklım, kalbim ve davranışlarım yaşımın üstünde bir olgunlukta olmalıydı.

BİR HİKAYEN VAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin