Birinci Bölüm

572 103 19
                                    

Ilık esen bu ilkbahar esintisi her ne kadar, sonuna kadar bağladığım için saçlarımın kapatmadığı ensemi gıdıklasa da sanırım onu seviyordum. Ve galiba şu yerlere çöp atan insanlara sürekli bir gün dünyanın kuruyacağını söyleyenlerin dediği olursa bu ılık esintiyi elle arayacağım da söylenebilirdi. Bu yüzden mutluydum. Ve ensemden başlayıp yüzüme doğru esen bir esintiden şikayet etmeyecek kadar da Polyanna bir kızdım. On yedinci yaşın beni ergen biri yapması gerekirken, kendimi diğer yaşıtlarımdan daha olgun hissediyordum ve bu da beni mutlu eden diğer bir şeydi. Yaşıtlarımın aksine kıyafetlerim daha siyah ve kahverengi tonlarındaydı. Aslına bakılırsa en son ne zaman pembe giydiğimi bile hatırlamıyordum. Annemin dediğine göre en son 5. yaş günüm olmalıydı ve ben bunun bile yeterince büyük olduğunu düşünüyordum. Ne yani 5 yaşındaki bir kız siyahı seviyor olamaz mı? İlla o hep giyilen çiçekli taytların pembe olması mı gerekirdi?

Evet ensemden esen ılık bir rüzgardan şikayet etmeyecek kadar Polyanna'ydım. Fakat sadece o kadar.

-April! Yan komşumuz Bay Max seni görmek istediğini söyledi. Seni ne kadar çok sevdiğini biliyorsun ve o çok hasta. Lütfen gidip onunla biraz vakit geçir.

Bay Max bizim evin hemen yanındaki, bahçesinde kocaman ağaçların ve bir o kadar da güzel kokan çiçeklerin olduğu yaşlı bir adamdı. Haftada bir kez evine ziyarete gitmeme karşın hakkında pek bir şey bilmiyordum. Bir ailesi yoktu. Nerede olduklarını bilmememe rağmen vefat ettiklerini ve Bay Max'in üzüntüsünden söyleyemediğini tahmin ediyordum. Onun yerinde olmak istemeyeceğim kesindi ve ben onun adına üzülüyordum. Son bir senedir ise bize kanser dediği hastalığı iyice artmış, kendini yataklara bırakmasına sebep olmuştu. Benim üzüntüm ise giderek artmış, haftada bir ziyaretine gitmeme neden olmuştu. Evinde içimizi ısıtan küçük bir şöminenin yanında kocaman bir kitaplığı vardı ve her ne kadar okumayı sevdiğimi bilse de oraya dokunmama izin vermemişti.

Kapıyı çalmama gerek yoktu çünkü istediğim zaman gelebilmem için bana bir anahtar vermişti. Kapıyı sanki büyük bir eser yapıyormuşçasına ustalıkla açıp içeri girdim. Bay Max her zamanki gibi bir yatak için fazla büyük ve ihtişamlı olan yatağında yatmış penceresinin önüne koyduğu renkli çiçekleri izliyordu.

-İyi günler Bay Max bugün nasılsınız?

Beni gördüğüne hiç şaşırmamış sanki bir saattir bu odada oturuyormuşum gibi sakince bir bakış atıp cevap vermişti.

-April hoşgeldin kızım bende seni bekliyordum.

Beni görünce yüzünde oluşan gülümseme kendimi değerli hissettirmişti. Bu adamı seviyordum. Her ne kadar yaşlı insanlarla anlaşamasam da (Örneğin büyük annem Alicia. Tam bir baş belasıdır) bu adama karşı iyi şeyler hissediyordum. Düşüncelerimi okuduğunu sanıyorum ki bir anda tekrar konuşmaya başladı.

-Seni tanıdığım sürede biliyorsun ki seni diğer insanlardan ayrı tuttum. Seni kızım gibi sevdim ve biliyorum ki sende bana benim kadar saygı ve sevgi gösterdin.

Bu konuşma filmlerde izlediğim kadarıyla bir yere giderken yapılırdı. Ve Bay Max sanırım başka bir yere gidiyordu. Bu haldeki bir adam büyük ihtimalle başka bir şehirdeki muhteşem donanımlı ve bir iğne için bile 100 dolar alınan bir hastaneye gidiyor olmalıydı. Başka bir ihtimal bile vermediğim için nedenini sormamıştım. Konuşmaya devam etti.

-Gidiyorum.

Evet bunu diyeceğini biliyordum ve ben öyle aşk filmlerindeki iki sevgiliden, gidenin arkasından bakan diğer sevgilinin verdiği gibi bir tepki vermemiştim. Bu adam benim için değerliydi fakat ben üzülmemiştim. Muhtemelen birkaç aya dönerdi zaten ve bu tür gidişler benim için pek de uzak değildi.

BİR HİKAYEN VAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin