8.Bölüm DÖNÜM NOKTASI

11 4 3
                                    


Yarım saattir aralıksız koşuyordum. Ben koştukça sanki yağmur daha da hızlanıyordu. Soğuktan bacaklarım titremeye başladığında koşamayacağımı anlayıp yere çöktüm. Daha önce hiç bu kadar çok koşmadığım için çok yorulmuştum. Normalden daha hızlı nefes alıyor, kendime gelmeye çalışıyordum.

"Nereye kadar kaçıcaksın?" Safir'in geldiğini sanmıştım ama bu Safir'in sesi değildi. Bizi takip eden adam olduğunu anladım Ayağa kalktım ama yüzümü adama dönmedim.

"Sen kimsin?" Sesim buz gibi ve duygusuz çıkmıştı. Bizi takip ettiğine göre Safir'i tanıyordu.

"Eğer bana yardım edersen annenin katilini bulabilirim." Dediğinde sorgulayıcı bakışlarımla sordum,"Annemin öldüğünü nereden biliyorsun?"

Burnundan gülüp "İnan senin ve ailenin hakkında herşeyi biliyorum." Bu adamda kimdi? Herşeyi biliyorum da ne demekti?

Yüzümü adama dönüp "Hiç bir şey bilmiyorsun." Dedim umursamaz tınıyla.

Hiç bir şey bilmiyordu kimse neler yaşadığımı bilemezdi.

Adamı arkamda bırakıp yürümeye devam ettim. Artık yağmur yağmıyor, bulutlar öfke kusmuyordu. Gökyüzüne baktığımda güneşin doğduğunu gördüm.

Arkamda adamın ayak seslerini duyunca adımlarımı hızlandırdım. Ama nafile adamın nefesini ensemde hissediyordum. Arkamı dönüp peşimi bırakmasını söyleyecekken boynuma soğuk bir metalin batmasıyla bedenim yabancı adamın kucağına yığıldı.

❀꫶̯͙ࣺ˖̑͡

Boynumun ağrısıyla gözlerimi açtım. Bir yatakta yatıyordum ve bileğim yatak başlığına kelepçeliydi. Bileğimi kelepçeden çıkarmaya çalıştım ama gürültüden başka hiç bir şeye yaramadı. Bağırarak "Çıkarın beni burdan!" Dedim.

Buraya nasıl geldiğimi hatırladığımda öfkem arttı o yabancı beni bayıltmıştı. Bileğimi daha çok hareket ettirmeye başlayıp ses çıkmasını sağladım. İşe yaramıştı da çok geçmeden odaya beni buraya getiren adam ve 2 iri yarı adam girdi. Adamların ikiside birbirine çok benziyordu.

Çatık kaşları ve değişik saç kesimleri onlara daha korkunç bir hava katıyordu.

Beni buraya getiren adam bileğimdeki kelepçeyi görünce kaşlarını çattı ardından 2 adama dönüp. "Kelepçeyi hanginiz taktı?" Adamlardan birisi bir adım öne çıkarak elini kaldırıp "Ben taktım efendim." Adamın görünüşüne göre sesi fazla korkak çıkmıştı. Belliki bu adamdan korkuyorlardı.

"Çık dışarı bekle beni!" Yabancı adamın sert sesine karşılık iri adam kafasını hafifçe sallayıp çıktı.
Ardından yabancı adam bileğimdeki kelepçeyi gösterip "Çıkar onu."
İri adam elini cebine sokup küçük bir anahtar alıp yavaşça yanıma geldi. Görüntüsüne rağmen beni ürkütmemek için yavaş adımlarla yanıma yaklaştı ve kelepçeyi çıkardı.

Hiç bir şey söylemeden o 2 adamda odadan çıktı. Çok geçmeden kapının önünde konuştuklarını duyunca hızlı adımlarla kapalı kapının arkasına gidip konuşulanları dinlemeye başladım.

Kelepçeyi bileğime taktığını öğrendiğim adam "Çok özür dilerim Halas bey." Dedi. Beni buraya getiren adamın adı Halas mıydı? O adam benim hakkımda neler biliyordu. Safir'i nereden tanıyordu. Bunların hepsini teker teker öğrenicektim.

Adının Halas olduğunu öğrendiğim adam "Kızı bir süre daha burada misafir edecez eğer bir yanlış yaparsanız ikinizi de anında kovarım. Yaparım bilirsiniz." Kapının açılma sesini duyunca hızla yatağa geri döndüm ve etrafı inceliyormuş gibi yaptım.

Halas yanıma yaklaşıp "Birilerini dinlemek suçtur bunu bilmiyor musun?" Dedi iğneleyici bir tonda. Oysa hiç ses çıkarmamıştım nasıl anlamıştı.

Ona çatık kaşlarla bakıp suçsuzu oynamaya başladım. "Kapı dinlediğim falan yok benim. Burdan hiç kalkmadım." Yanıma yaklaşıp kulağıma eğildi. "Herkesi kandırabilirsin Bal Kabağı, ama beni asla." Sert ve boğuk çıkan sesi karşısında ağzımı açamadım. Tam kapıdan çıkacakken birden bana dönüp "Akşam 6 da akşam yemeği var aç kalmak istemiyorsan gel." Dedi ve hızlı adımlarla odadan çıktı. Arkasından "Odun!" Diye bağırsamda çoktan gittiği için beni duymadığını anladım.

2 Saat sonra

Kızıl saçlarımı tepemde at kuyruğu yaptıktan sonra odadan çıktım. Saçlarımı toplamayı hiç sevmesemde babamın zoruyla hergün toplar, yemeğe öyle giderdim. Safir ile kalmamda da değişen hiç bir şey olmamıştı. Artık alışkanlık olduğu için kendimi zorunlu gibi hissediyordum. Odadan çıkar çıkmaz gözüm koridordaki çok eski görünen ama hâlâ çalışan saate baktı. Saat daha erken olduğu için kendimi evi gezerek oylamaya çalıştım.

Koridorun sonuna geldiğimde kapısı açık bir oda gördüm ve merakımdan odaya daldım. Odadaki herşey sanki yüzyıl öncesine aitti. Ertafa iyice bakarken bir şey farkettim bu odada günümüze ait hiç bir şey yoktu. Kapının tam karşısında Gold rengiyle süslenmiş, gösterişli büyük bir koltuk vardı. Koltuğun hemen yanında ağaç gövdesi detaylı bir masa vardı. Masanın üzerinde de yine Gold rengi çeşitli süslemeleri olan çerçeve vardı.

Çerçeveyi elime aldığımda bir aile fotoğrafı olduğunu gördüm fotoğraf da 5 kişi vardı hepside bu gördüğüm eski koltukta oturuyordu. Resmin köşesinde 21.07.1997 yazıyordu.

"O lanetli gün." Arkamdan Halas'ın sesini duyunca omzumdan ona baktım oysa kapıya yaslanmış beni izliyordu.

Yanıma gelerek elimdeki çerçeveyi gösterip "O gün ne olduğunu bilmek ister misin?" Sesi birden daha ince ve kibar çıkmıştı. Duman rengi gözlerine baktığımda kendisi çoktan zamana dalmış gibi görünüyordu. Konuşmadığımı görünce "21 Ekim benim doğum, ailemin ölüm günü." Son sözlerinden sonra boğazıma bir yumru oturdu. Oysa sözlerine devam etti. "Babam yurt dışından çeşitli mallar getirir burada satardı. Babamdan mal alan eski dostu, malları beğenmeyince babamla bir tartışma yaşamış işler büyümüştü. Takvimler 21 Ekim'i gösterdiğinde babamın eski dostu babama tehditli bir mesaj göndermişti. Adamın amacı babamı öldürmekti. Babamda bunu bildiği için Türkiye'den kaçmıştı. Tabi adam bu durumu öğrenince bizim evimizi basmıştı o sırada ben daha yeni doğmuştum. Adam evimizi bastığında annem bana birşey olmasın diye beni bir dolabın içine saklamıştı. Sonrasını zaten tahmin edersin adam evdeki herkesi, bütün ailemi öldürmüş. Beni de komşumuz
Selma abla ve Kadir abi büyütmüş. Bu sırada da babam gittiği yerde evlenmiş ve bir oğlu olmuş. Selma abla annemin gözlerinin Safir rengi olduğunu söylerdi. Babamda oğlunun adını Safir koymuş."

Daha fazla göz yaşlarımı tutamayacağım için hızlıca odadan çıktım. Göz yaşlarımı sildikten sonra yarım açık kapıdan Halas'a baktım eski koltuğa oturmuş elleriyle şakaklarını ovuyordu. Boş zemine bir damla gözyaşı düşünce yanıldığımı anladım. Halas ağlıyordu.

Küçükkende ağlayan birini görünce tanımasam bile sarılırdım. Ama Halas'a sarılmak yerine sessizce oradan gittim.

_____________________________________

Evetttt🫶🏻
Bölümü nasıl buldunuzzz ❤️‍🔥
Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın 🫶🏻

YAŞAM ÇİÇEKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin