⚜⚜⚜
Rüyalar; gerçekleştiremediğimiz fantezilerimizin, en derin ve sapkın arzularımızın uçsuz bucaksız bir evrene dönüştüğü şahsi dünyalarımız olabilir. En korkunç yaratıklarla savaşan korkusuz bir şövalye ya da hayalini kurduğumuz insanlarla birlikte olduğumuz sıcacık bir yuva... ancak benim için ise durum umutsuz bir mucidin elinden çıkmış dönümlük bir hevesten fazlası değil. Çünkü kendime ait hayallerim de yok, peşinden koşacağım arzularım da. Hepsi ama hepsi halkıma ait, Lyonisyalılara. Bu benim lanetim mi yoksa mucizem mi bilemiyorum ama ne zaman başladığını biliyorum, keşke hiç yaşanmasaydı da soyumuzdan aldığımız güç açığa çıkmasaydı diyeceğim bir kayıp... yetişkinliğe adım attığını hissettiğin o dönüşü olmayan an.
Tam olarak gördüğüm günü hatırlayamıyorum ama bu geceyi anımsatan bir rüya daha gördüğümü biliyorum. Yine aynı patika, yine aynı yangın ve de çukurdan beni izleyen bir çift göz...
Uykuya dalıyorum tıpkı her gece ayı selamlamak için yaptığım gibi, kendimi düş seline bırakmak ve bu kez bir rüya görecek miyim, en önemlisi de bu sefer de beni derin korkularımdan uyandıran alametler mi göreceğim korkusu ile.
Sık ağaçlarla donanmış bir patikada yürüyor, kendi kendime bazı sözler mırıldanarak halimden memnun bir şekilde etrafıma bakınıyorum. Bu işinin ehli bir ressamın fırçasından tuvale dökülmüş mükemmel bir resmi andırıyor, fazlası ile mükemmel, sanki gerçeğin çarpık bir yansıması gibi.
Beyaz ekose taşlarla döşenmiş patikanın ucunu gördüğümde kalbim istemsizce teklemeye başlıyor, bu yolun sonunu bir şekilde biliyorum. Patikanın sonuna yaklaştıkça ağaçların renginin solduğunu hissediyorum, yüzümdeki mutlu ifadenin yavaş yavaş kısılarak silindiğini de biliyorum, yine aynı ifade ve yine aynı baş ağrıtan huzursuzluk ile birlikte.
Her şeye rağmen ilerlemeye devam ediyorum, görmem gereken bir gerçeklik olduğunu bilerek. Huzursuzca üzerimdeki kıyafeti çekiştirirken farkediyorum giydiğim beyaz kıyafeti.
Altımda beyaz, bol paçaları olan ve yerlere dökülen bir pardesü üzerimde kolları geniş, transparan sayılabilecek beyaz bir gömlek ve arkamda yerlere kadar uzanan uzunca bir ceket. İlk defa üstümdeki kıyafet bu denli dikkatimi çekiyordu. Kraliyet kıyafeti gibi değildi ve ne var ki Lyonesse'ye de ait değil gibiydi, ancak kafamda bütün bunları kurcalarken ayağım hafifçe patikadaki taşlardan birine çarpıyor.
Duraksıyorum, patikanın sonuna gelmişim meğer, korkutucu olan ise bir anda tamamen karanlığa bürünmüş olması. Yolun bitiminde bir açıklık var ama aşağısı sanki kocaman bir çukuru andırıyor, hiç bir şey gözükmüyor. Nihayet rahatsız olduğumu belli edercesine bir sesle homurdanırken karanlık çukur kırmızı alevlerle yanmaya başlıyor. Ani bir hareketle geriliyorum yavaşça, neler olduğunu anlamıyor ve bunun ne anlama geldiğini bir türlü idrak edemiyorum, belki de etmek istemiyorum.
Çok uzun zamandır böyle hissetmemiştim, Lyonesse'de hayat oldukça uzun zamandır sorunsuz ilerliyordu ancak daha önce de bir benzerini gördüğümü anımsadığım bu alamet içimde bir huzursuzluk doğurmuştu. Bakış açım bir anda değişirken artık kendimi yukarıdan izliyordum, an ve an görüyordum çukurdan yükselerek patikaya atılmak için çırpınan alevleri.
Aniden sıçrayarak üzerime gelmesi ile korkmuş, ancak gerilemeye fırsat bulamamıştım. Gözlerimi kapatıp ellerimi yüzüme siper ettim ani bir refleks vererek. Birkaç saniye sonra gözlerimi açtım, acı hissetmiyordum. Ateşler patikaya yayılmış, ağaçlara sıçramaya başlamıştı. Arkamı döndüğümde her yerin alevler içinde kaldığını görebiliyordum. Ancak alevler bana sıçramıyordu ve bastığım yerlerdeki alevler sönüyordu. Patikaya doğru dönmüş ilerleyecektim ki arkamda bir ürperti hissettim ve bakma gereği duydum istemsizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psyche
FanficSonunda buluştuğumuz zaman ne bir sur ne de bir suret durabilecek karşımızda. Çünkü biz geceye hükmeden avcılarız, ay ışığında dans eden. . . . Omegaverse Hyunchan × Minsung