Selamlarr, bu bölüm biraz geçmişe gideceğiz. Güzel ipuçları yakalayacağınıza eminim:)
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. <3 Profilimi takip ederek attığım topluluk mesajlarındaki gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.
İyi okumalar,
⚜⚜⚜
Amaris
Toplanan fırtına bulutları resmen taşıdığım yükün ağırlığı altında ezilen gökyüzünün bilinmeze bir tepkisi, bir haykırışı gibiydi. Gördüğüm işaretlerin doğruluğunu kontrol etmeli ve yıllar önce Lyonesse için vazgeçtiğim hayatımdan kalan insanlardan her ne kadar aşağılayıcı olsa da son bir kez daha yardım istemeliydim.
Atımı son sürat kaçtığım topraklara sürerken gözyaşım yağan yağmurla birleşiyor, gökgürültüsü ise yolumdan dönerek gördüğüm her şeyi bir kutuya saklayarak gömme ve ailem ile mutlu ve huzurlu yaşamıma devam etme isteği uyandırıyor beni adeta kamçılıyordu. Ancak bunu yapamazdım, iki oğlumda kaderleri tıkanmış şekilde acı bir yokuşa sürülürken onlar için verebileceğim tek şey kanımdı.
Saraydan gizlice çıkmıştım. Eşim kışla ziyaretindeydi ve haftalarca sarayda olmayacaktı. Minho'yu zorla olsa da ikna etmiştim. Yerime bıraktığım ve güvendiğim yardımcılarımdan birisi ile tahtı eşim gelene kadar idare etmesi için oğluma güveniyordum. Evet bir kraliçe hele de eşi yokken sarayı, yönetimi bırakamazdı ama kimse farketmeyecek ise sorun olmazdı demiştim kendi kendime vicdanımı rahatlatabilmek için, bunu mutlaka yapmalıydım.
Aklımdan geçen karmaşık düşünceler nihayet yerini sessizliğe bıraktı. Onları bir sandığa gömüp zihnimin ücra bir köşesine kapattım. Sonunda duyduğum bağırış sesleri ile odağım yeniden önümdeydi, bakışlarım keskindi.
Bir asker birliği karşımda dikilmiş ve kılıçlarını bana doğru çevirmişti. Yanlarında ise iki tane de büyücü asker vardı ve ellerinde yanan ateş beni hedef alıyordu. Ufak bir bakış ile askerlerin elindeki ateşi söndürdüm tek hamlede. Bunu gördüklerinde afallayarak geri çekildiler. Ardından omegam kendini gösterdiğinde gözlerim okyanus mavisine büründü.
Atın üstünden inerek üzerlerine gittiğimde askerler bana teslim olmamı söylüyorken büyücülerden biri beni tanımış olsa gerek ki önümde eğilip askerlere silahları bırakmalarını haykırmıştı. Askerler ne olduğunu anlamaya çalışıyorken konuştu eğilen büyücü.
"Lyonesse Kraliçesi Amaris, Fenrir'in Yüce Büyücüsü, sizinle tanışmaktan büyük şeref duyarım."
Bununla beraber askerler selam vererek hizaya geçmişti.
"Yüce büyücü, sizi burada bir anda karşımızda beklemiyorduk. Haberimiz yoktu, lütfen saygısız hareketlerimizi mazur görün."
Askerin kraliçe sıfatımı değil büyücü sıfatımı kullanması gözümden kaçmamıştı elbette. Oysa asla yargılamıyordum ki. Ben yıllar önce bu saraydan kaçan küçük kız, yıllar sonra saraya bir ziyaretçi olarak geliyordum.
Elbette en büyük ve doğal düşmanları olarak gördükleri krallığın kraliçesi olmamın etkisi de yadsınamazdı. Ancak kendi ayaklarımla ve kendi isteğim ile gelmiştim. Kim bilir belki konuşmama bile izin verilmeyecek ve üvey kardeşim tarafından burada öldürülecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psyche
Fiksi PenggemarSonunda buluştuğumuz zaman ne bir sur ne de bir suret durabilecek karşımızda. Çünkü biz geceye hükmeden avcılarız, ay ışığında dans eden. . . . Omegaverse Hyunchan × Minsung