3. MOJAVE

47 13 1
                                    




Thirty Seconds To Mars, The Kill.
Mojave, bir çıngıraklı yılan türüdür.
Bölüm şarkısını dinlemeyi ve yıldızı parlatmayı unutmayın.
Keyifli okumalar...

Keyifli okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.







3. MOJAVE



Burnuma gelen kokuyu tüm gücümle içime çektim. Demek Baybars Hancıoğlu böyle kokuyordu. Turunçgil, amber ve odunsu. Ama kesinlikle daha yoğun bir biçimde elmamsı ve tatlı.

Ve bu koku, o kadar tanıdıktı ki. Resmen üzerime gece örtülen ceketle birebir aynı kokuyordu. Üstelik bu ceket tam olarak Baybars'ın tarzıydı. Her ne kadar ihtimal vermek istemesem bile, o ceketi üzerime atan kişi Baybars olabilir miydi?

Kokusunu tekrardan içime çektim. Tamamen hafızama kazınsın istemiştim. Bir insanı unutmanın ilk adımı, kokusunu unutmaktan geçerdi ve onun kokusu unutulmak istenilmeyecek kadar güzeldi. Eve gittiğim vakit, tekrardan ceketi inceleyecek ve o iki kokuyu karşılaştıracaktım. Eğer aynı gelirse, baş şüphelimiz şimdiden belliydi.

Yine de sorgulamaktan kendimi alamadım. Baybars, beni günahı kadar sevmezdi. Neden bana böyle bir iyilik yapsındı? Körelen kalbini yumuşatmak için mi?

Yüzünü ilk defa bu kadar yakından görebilme fırsatı yakalamıştım. Başkaları için sıradan olan şey bile, benim için bir lükstü. Göz göze gelmemiz dahi benim için bir lükstü. Çünkü o güzel gözleri, sürekli ben hariç herkesi görürdü de bir beni görmezdi.

"Ne yapıyorsun ya? Önüne baksana!" diye çemkirmekten alıkoyamadım kendimi. Baybars bana çarpık bir gülüş sundu. Öyle gülmesindi, kalbime inerdi.

Geceleri, hayaletinin odamı süslediği insanla bu kadar yakın olmak bana fazlasıyla özel hissettirmişti. Onun haberi dahi olmadan, kaç gece onunla konuşmuştum ben. Kaç gece onunla ağlamış, içimi açmıştım. O bilmese de olurdu, ben onun odamdaki hayaletine dahi aşıktım.

"Önüne bakmayan sendin güzelim."

Tam o sırada, ne kadar yakın durduğumuzu tekrar farkettim. Elektrik yemiş gibi kendimi anında geri çekmiştim. Bana "güzelim" demişti. Aptal kalbim, yerinden fırlayacak gibi atmayı elbette ihmal etmemişti. Etten kemikten biri için bu kadar heyecanlanmam ne kadar tuhaftı. Sanki, ikimiz de topraktan yaratılmamış mıydık? Baybars kıkırtısını bastıramamıştı. Tepkim karşısında kıkır kıkır gülüyordu.

Gözlerim şokla aralandı. "Güzelim mi?" diye sordum.

"Evet, güzelim."

"Ben senin nereden güzelin oluyormuşum be?"

"Tamam, olma Rima. Bir şey dedik pişman ettin be kızım."

"Bak kızım diyor ya!"

Bu öfkeli çıkışım sonrası, gülümsemesini bastıramamıştı.

"Ellerini ufak bebekler gibi ağzına da kapat, tam olsun Baybars." dedim ela gözlerimi üzerine dikerken.

Hızlı bir biçimde arkamı döndüm ve sınıfa doğru seri bir biçimde ilerledim.

Baybars arkamdan, "Ufak bebek gibi olan sensin ama." diye seslendi.

Adımlarımı seri bir şekilde atarken, Baybars'ı tarif ettiğim biçimde gülerken hayal ettim. Öyle bir hareket sergileseydi, onu ısırmadan duramazdım. Üç senedir yaşanmayan şeyler yaşanıyordu. Bir arkadaşım olmuştu ve Baybars benimle sık sık iletişim kuruyordu.

MOJAVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin