Billie Eilish, Bored.
Bölüm şarkısını dinlemeyi ve yıldızı parlatmayı unutmayın.
Keyifli okumalar...♥
8. SESSİZLİĞİN SIRRI
Bazen gerçeğin ağırlığına dayanamayız ve kırılganlığımızın ortasında, yalanlar bize sığınak olur. Bir çatlak varlığın içinde, yalanlar huzur bulur; ama bu huzur, kısa ömürlü bir aldanıştır. Gözlerimiz gerçeği görmekten kaçar, dudaklarımız yanlış kelimeleri telaffuz eder ve kalbimiz, düğümlenmiş bir ip gibi gerçeği saklamak için atar. Ancak, yalanlar birer gölge gibi, bizi gerçeklikten uzaklaştırırken, içimizde derin bir keder büyütürler. Sonunda, bu yalanlarla örülü dünya, içimizdeki çatlaklardan sızan gerçeği saklayamaz ve yıkılır.
Yalanlar, her zaman ortaya çıkmasıyla meşhurdur. Ne kadar çok yalan söylerseniz, günahın denizlerinde o kadar çok boğulursunuz. Gün gelir, o yalanlar bir yılan olur boynunuzda. Sizi boğar. Ayağınızda pranga olur.
Ne yazık ki, sırların bir gün ortaya çıkacağını bilmeden Balın'a hiç hoş olmayan bir yalan söylemiştim, zamanla bu sır yüzüme çarptı. İşte o zaman, kendi karakterimin derinliklerinde bir çatlak oluştuğunu fark ettim.
Şu hayatta, yanımda olan tek insanı dahi acımasızca kandırıyordum. Bunu, onun iyiliği için saklamış olsam bile nereden tutulursa tutulsun insanın elinde kalıyordu.
Güm. Güm. Güm.
Kalbim yerinden çıkmak istercesine göğüs kafesimi dövüyordu ve bana zerre merhamet etmiyordu. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardı. Stresten titreyen ellerimle, Balın'ın koluna uzandım.
"Gel şöyle, sınıfta konuşmayalım bu konuyu." dedim. Kolunu ellerimin arasından sertçe çekti. Gözlerinde hırçın bir alev parlıyordu ve o alev beni yakabilirdi. Sırtını dönüp giderse eğer, ben cayır cayır yanardım.
"Hayır, ne konuşacaksak burada konuşacağız." dedi otoriter bir sesle Balın. Her zaman cıvıl cıvıl olan o kız gitmişti ve yerine bu hırçın kız gelmişti. "Balın, ders başlayacak birazdan. Nasıl burada konuşalım Allah aşkına?" diyerek yanıt verdim. Söylediğim şey bir nebze de olsa kafasına yatmış olmalı gerek ki, beni onayladıktan sonra süratle sınıfın dışına attı kendini.
"Kantine inelim mi?" diye sordum. O, kantine inmeyi çok severdi ve sürekli orada vakit geçirirdi. "Tamam, başka nereye gideceğiz sanki." dedi Balın. Bu soğuk ve cansız konuşma biçimi ona hiç yakışmıyordu.
Benim dünyaya karşı olan kabuğumu kırıp, kendi bana karşı kabuk öremezdi.
Kalbim, stresle tenimi dövmeye devam etti. Ona tüm bu olanları nasıl açıklayacağımı düşünüyordum. Çünkü ondan gerçeği saklamış, ardından Asil'le bir gece geçirmiştim. Dün Asil'in motoruna binerken tanıdık birinin görmemesi adına çok caba sarfetmiştim ama, burası Carpenter Koleji'ydi. Dedikodunun başkenti bu okuldu.
Beni Asil'le beraber motora binerken görenlerin yaydığı söylenti, çoktan tüm okulu sarmış olmalıydı. Belki de Balın ordan duymuş, sadece geride kalan parçaları birleştirmişti. Benim ona o kişinin görüntüsünü sormam, Mojave'ye tek başıma gitmem, öpüşürken okul magazinine düşmem ve Asil'in beni okul çıkışından alması.
"Bak, nasıl başlayacağım bilmiyorum..." diyerek başladım cümleme. Sanki beni çok seven birine ayrılmak istediğimi söylercesine stres olmuştum. Kendime devamını getirmek adına bir yirmi saniye tanıdım. Balın keskin gözlerimi üzerine dikmiş, sabırlı bir şekilde devam etmemi bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOJAVE
General FictionRima Canbeyli, ailesini kaybettikten sonra tamamen içine kapanmış ve hayattaki varlığını sorgulamaya başlayan bir lise öğrencisidir. Bu durum öylesine ilerlemiştir ki, kendi içinde dahi kendini silikleştirmiştir. Rima bunca yalnızlığın arasında, uza...