➷4➹

46 10 39
                                    

"Kalbe dokunmayan her şey yarım kalır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Kalbe dokunmayan her şey yarım kalır."

Özgür arkadaşını geri çekmeye çalıştı. "Yankı, kendine gel! Bunlar cadı ve yardımcısı." dedi. Ben de Çilay'ın koluna yapıştım. "Cadı ve yardımcısı öyle mi? Çilay, buraya gel. Bunlar çakma Polat Alemdar ve yardımcısı!" dedim. Özgür bana baktı.

Aman aman öyle bakınca "Ben çok korkuyorum, bakma öyle." dememi falan bekliyor herhalde paşamız. Çok bekler.

"Hırsızın biri mi bana çakma diyor?"

"Hah! Polat Alemdar olduğunu kabul ediyorsun yani? Bekle, ne saçmalıyorsun?" dedim. Alayla güldü. "Boş versene..." dedi. Yeniden arkadaşına baktı.

Bunun üzerine ben de onlara baktım. Yankı hâlâ Çilay'a bakıyordu. Bir anda bir şey farketmiş gibi yüz ifadesi değişti. Elinden kaskı aldı ve hızla Özgür'ün eline tutuşturdu.

O an Özgür'ün yüz ifadesi görülmeye değerdi. Bir elindeki kaska bir Yankı'ya baktı. Yankı ise hızla üzerindeki montu çıkardı.

"Üşümüş olmalısın..." dedi çok nazik bir sesle. Ve bunu derken montu Çilay'ın omuzlarına bıraktı.

Çilay'ın elleri omuzlarına bırakılan monta gitti. Kenarlarını tuttu ve şaşkın bir şekilde Yankı'ya baktı. Yankı ise bu bakışlara karşı gülümsedi. Çilay gözlerini ondan alamıyordu. Gerçi Yankı'nın bakışları da ondan farksız değildi.

"Şey... Kask için... Şöyle ki..."

Çilay cümle kurmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Evden çıkan Çilaymen'e ne olmuştu!?

"Bir bankın üzerinde bulduk!" dedim hızlıca. Çilay'ın omuzuna vurdum. "Öyle, sahibini arıyorduk. Çünkü biliyorsunuz kask pahalı bir şey. Ama bulduk herhalde. Teşekküre gerek yok, hadi iyi günler." dedim ve Çilay'ı çekiştirerek götürdüm ve hızla oradan uzaklaştık.

Çilay benim varlığımı unutmuş gibi gülümseyip duruyordu. "Çilay, kendine gel!" dedim ve saçını çektim. "Üzerinde kalan monta baktım. "Şunu da çıkar üzerinden! Ben sana getirdim zaten. Allahım, bir de bu mont çıktı başımıza..." dedim sona doğru kendi kendime konuşurken. Ama Çilay beni hiçbir şekilde duymuyordu.

En sonunda "Çilay!" diye bağırdım. "Hım?" dedi mırıltıyla. "Hadi, markete gidelim. Annem ekmek istedi." dedim kendine gelmeyeceğini anlayarak. Montu parmak uçlarımla tutup çektim. Mont omuzlarından kayınca hızla tuttu. Sıkı sıkı tutarken bana baktı.

"Market diyorum." dedim. "He, tamam." dedi oldukça sakin bir şekilde. Beraber markete ilerledik. Ara ara onu kontrol ediyordum. Gülümsüyor ve mırıldanıyordu.

"Aşık oldun sen!" dedim ve gülerek sırtına vurdum. "Hı, ne?" dedi şaşkın şaşkın bana bakarak. "Ben mi!?" dedi ve alayla güldü. "Yok canım, daha neler!?" dedi sonra da. O kendi kendisine söylenmeye devam ederken ben ekmek dolabına ilerledim. Poşet aldım ve içine dört ekmek koydum. Ona döndüğümde çikolatalara bakıyordu. Ve söylenmeye devam ediyordu.

"Hadi!" dedim ve birkaç çikolata alıp onu çektim. Beraber kasaya gittik. Sıraya girdik, bekledik, sıramız geldi, ödemeyi yaptık ve marketten çıktık.

Beraber eve gittik. Çilay'ı direkt odaya gönderdim. Annem montu görmemeliydi. Elindekileri mutfağa bıraktım. Bizimkilere görünmeden odaya gittim. Çilay montu ellerinin arasına almıştı ve öylece bakıyordu. Önüne geçtim. Ellerimi belime yerleştirdim. Sorgu zamanı gelmişti.

Sahte bir şekilde öksürdüm. Başını kaldırıp bana baktı. "Küçük aşık, bunu ne yapacağız?" dedim ve montu işaret ettim. Tekrar monta baktı. "Bilmem..." dedi. "Yarın ona veririm ben. Senin gelmene gerek yok." dedi sonra. "Olmaz öyle!" dedim. Bir süre bunun hakkında konuştuktan sonra ikna olmuştu.

Odadan çıkmak için kapıya giderken ona seslendim. "Küçük aşık dedim itiraz etmedin. Gözümde kaçmadı değil ha!" dedim en sonunu uzatarak. "Balım ya!" dedi. Ben yorgunlukla kendimi yatağa bıraktığım sırada Çilay odadan çıktı.

"Bunlar niye benim başıma geliyor ya! Kuzenim çakma mafyanın kankasına aşık oldu." dedim kısık bir sesle. Başımı yastığıma gömdüm. Biraz uyuyup bu olanları sindirsem iyi olacaktı.

Uyku, kraliçene gel canım!

Özgür Hazar Koraltan'

"O da neydi öyle!? Hele montu çıkarıp vermen... O kızla şok olduk resmen."

"Üşümüş olmalısın..."

"Yankı, cevap versene oğlum!?" dedim. Öne doğru eğilip ona baktım. Uzaklara dalmış gibiydi. Gülerek elimi başının arkasına hizaladım. Başını ittirmemle bir anda eğildi. Öne doğru savrulduğum sırada kendimi durdurdum ve olduğum yerde zıplayarak ona döndüm.

"Üşümüş olmalısın..." dedim ona doğru yaklaşarak. Üzerimdeki montu çıkarıp omuzlarına bırakmaya çalıştım. Kaşlarını çatıp beni omuzlarımdan ittirdi. "Dalgayı geç Özgür Bey. Ya da çakma Polat Alemdar mı demeliyim?" dedi.

Alayla güldüm. "Hadi işine bak mont çocuk." dedim ve motora ilerlerken el salladım.

"Mont çocuk olmak bir şereftir!"

Bu sırada motora bindim. Kaskı kafama geçirmeden önce gülerek ona baktım. "İyi geceler çakma Polat Alemdar!" dedi alayla gülerek ve el salladı. Sinirle kaskı kafama geçirip motoru çalıştırdım. Gitmeden önce korna çalarak veda etmiş oldum. O beni anlardı nasılsa.

Aklım bugün olanlardaydı. Tam yarın kıza gömleğini verir kurtulurum dediğim sırada bir de kuzeni başımıza çıkmıştı.

Cadı ve yardımcısı... Cadıların baş belası olduğunu en baştan anlamam gerekirdi.

Tabii ki kaskı aldığını ve kaçtığını görmüştüm. Neden bunu yaptığını bilmesem de sonra öğrenirdim nasılsa.

Benden korkacak hâli yoktu ya sonuçta. Keyfi ve kahyası da bunu isteyecek olmadığına göre sonra çıkardı kokusu.

Evin önüne gelince durdum. Motor ile bahçeye girdim ve yerime gelince durdurdum. İnip kontağı kapattım ve anahtarı aldım. Çantamı da sırtıma geçirdim ve kolumun altındaki kask ile beraber eve girdim.

Aklımda ise o cadı vardı. Garip cadı...

GELİŞİGÜZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin