Toplantı odasının cam kapısı yavaşça açıldı. İçeri giren kişi tahmin ettiğim gibi, Sam Havering'di. Yavaş adımlarla kürsüsünün başına gidiyordu. Herkes onun adımlarını sessizce izlerken, kürsüye varmıştı. Mikrofona bir iki kez vurduktan sonra konuşmaya başladı.
''Hepiniz hoşgeldiniz, bildiğiniz üzere sizi bundan önceki toplantıda bir görev alacağınıza dair bilgilendirmiştim. Bugün o görevin ilk ayağı. Konuyu fazla uzatmayı sevmem, bu yüzden hemen görevinize geçeceğim. Size verilen silahlarla bir yere gideceksiniz, ve oradaki belli malzemeleri alıp geleceksiniz. Unutmayın, cephanemiz sınırlı. Bu yüzden zorunda kalmadıkça kullanmayın''
Bunları söyledikten sonra yine aynı yavaş adımlarla odanın çıkışına ilerlemeye başladı. Bu kadar mıydı yani? Ciddiyim, bu adam sinirlerimi bozuyordu. Konuştuğu sadece 4-5 cümleden ibaretti ve hiç bir şey sormamıza izin vermiyordu. Ah, evet o sorular... Sorulardan nefret eden sadece ben değildim sanırım. Ama en azından doğru dürüst bilgi verebilirdi. Herkes yerinden kalkmaya başlarken odaya üniformalı biri girdi.
''Akşam saat 17.00'da lobide olun. Göreviniz başlayacak''
Bu üniformalı, yüksek ihtimalle burada çalışan bir askerdi fakat o da sadece bir cümle kurup odayı terk etmişti. Toplantı odasından çıkıp, görevli asansörüne doğru ilerledim. Ama toplantıdaki herkes asansöre binmek için sıradaydı. Bu yüzden biraz beklemeye karar verdim. Koridorun sonundaki camın önünde gittim ve dışarıyı izledim. Dışarısı ölülerle kaynıyordu. Ölüler, bizi öldürmek için tekrar diriliyordu. Bu korkutucu manzarayı daha fazla izlemek istemedim. Tam olarak nerede olduğumu bile bilmiyordum. Arkamı dönüp asansöre yürüdüm. En aşağı kattaydı. Düğmeye bastım ve çağırdım. Ağır,ağır gelmeye başlarken etrafı izlemeye başladım. Koridor çok sade düzenlenmişti. 2-3 tane toplantı odasından fazla bir şey yoktu. Asansör geldiğinde içeri girdim ve şükür ki içi boştu. Toplantı odalarının bulunduğu koridor ''-2''. kattaydı. Tam 12'ye basacakken, -3, -4, -5 hatta -6. katların bulunduğunu gördüm. Elim istemsiz olarak -4'e gitti. Asansör, birden çalışınca irkildim. Bu katların ne işe yaradığını bilmiyordum. Ama sonuçta burada bir yetkili sayılırdım artık. Asansör -4'de durdu ve bende yavaşça indim. Önümde metal bir kapı vardı. Ve üstünde 'sarı şeritler' vardı. Bu bir tür laboratuvar kapısına benziyordu. Kapıya yaklaştığımda alışık olduğum robotik sesi duydum ;
''4. SEVİYE ERİŞİM GEREKİR. LÜTFEN KARTINIZI OKUTUNUZ''
Erişim seviyeleri olduğunu bilmiyordum. Benim kartımın hangi seviyede olduğunu da bilmiyordum. Ama bir umutla kartımı tarayıcıya gösterdim. Yaklaşık 10 saniyelik bir beklemeden sonra ses tekrar konuştu ;
''ERİŞİM SEVİYESİ 2 ! ÜZGÜNÜM, GİREMEZSİNİZ''
Tahmin etmeliydim. Ama içeride ne döndüğünü çok merak ediyordum. Ne yazık ki elimden bir şey gelmezdi. O yüzden asansöre döndüm ve 12'ye bastım. Yavaş yavaş çıkarken asansör 0'da yani lobi katında durdu. Sanırım sınırlamışlardı. Bu yüzden lobide indim. Daniel'e ne yaptıklarını bilmiyordum. Ve Daniel'e ne yaptıklarını düşünmemiştim de. Büyük asansör yine çalışıyordu. Düğmeye bastım, fakat yine yavaş geliyordu. Asansörü beklerken, lobiye bir göz gezdirdim. Boş sayılabilecek kadar, az insan vardı. Yaklaşık 300 metre kadar uzakta olan aylaklara baktım. Tek yapabildikleri boş boş dolaşmak ve yemekti. Evet, kelimenin tam anlamıyla yemekti. Dünyada milyonlarca bu yaratıklardan varken biz bir binaya sıkışmış bir insan topluluğuyduk. Ve bu herşeyi yemeye çalışan zombilere karşı fazla şansımız olmadığını düşünüyordum. Belki de Morgan haklıydı, bu binalarda beklemek bize fazla bir şey kazandırmazdı. Duyduğum gürültüyle arkamı döndüm. Asansör gelmişti. İçeri girerken, düşüncelerimden sıyrılmayı başarmıştım. 12'ye dokunduğum anda asansör çıkmaya başladı. Lisa, acaba ne yapıyordu? Daha doğrusu acaba ona ne yapıyorlardı. Onu bulma isteğim artıyordu. Morgan'ın ne halde olduğunu anlamak zor değildi. Bir de bugün için verdikleri görev vardı. Onu düşünmeye fırsat bulamadan asansör sert bir şekilde durdu. Yavaş adımlarla odama yürüdüm. Ne de olsa yapacak bir şeyimde yoktu. Odanın kapısını yavaşça araladım. O küçük ve düzenli oda tüm benliğiyle bana bakıyordu. Cama doğru yaklaşırken içimden bir his, herşeyin yolunda olmadığını söylüyordu. 12. kattan o aylaklar pek seçilemesede, şehrin tüm pislikleri net bir şekilde kendini gösteriyordu. Belli başlı yerlerden yükselen duman bulutları, rüzgarın uçurduğu tek tük yapraklar. Daha fazla bu şehre bakmak istemiyordum. Arkamı döndüm. Yatağa doğru yöneldim. Biraz uyumaktan zarar gelmezdi. Yatağa uzandım ve, köşeleri rutubetten yeşermiş tavana bakarak uyukaldım.
------------------------------Gözlerimi araladığımda gözüm hemen komodinin üzerinde bulunan saate kaydı. Saat 16:34'tü. Rahatlıkla kafamı çevirdim, ve cama doğru döndüm. İlk görevime gecikmez istemezdim. İçimdeki rahatsızlık hissine bir türlü son veremiyordum. Nedense her şey kötü gidecekmiş gibiydi. Yavaşça yataktan doğrulurken ağzımda o iğrenç denebilecek tadı hissettim. Su içmem gerekiyordu. Odanın köşesine konuşlanan kapıdan geçerek lavaboya girdim. Yüzüme yavaş hareketlerle su çarptıktan sonra, ağzımı musluğa dayadım. Üstümü başımı düzelttikten sonra, odadan çıkmak üzere kapıma yöneldim. Kapıdan çıkıp asansörün önüne geldim. Son zamanlarda kendimi çok yalnız hissediyordum. Normal zamanda şu an ofisimde çizim yapıyor olmam gerekirdi. Ama ne yazık ki işler öyle değildi. Morgan ile konuşmak istiyordum. Ama ona ulaşmak imkansız gibiydi, anca 2 günde bir görebiliyordum. Üzüntüsünü biliyordum. Asansör yavaşça gelmesini beklerken, Morgan'ın yapacaklarını düşünüyordum. Buraya zarar vermek istiyordu ama kızı Lisa ellerindeydi. Onu almadan hiçbir şey yapamazdı. Asansöre binip lobi katına ulaştım. Benimle birlikte başka insanlarda mevcuttu. Görev için heyecanlı olmalılardı. Kim bilir ne yaptıracaklardı bize. Ve şuan saat 17:00'dı. Rütbesi bizden üstün olduğu anlaşılan üniformalı bir asker karşımıza geçti. Görev için 15 kişilik bir ekip oluşturulmuştu. Morgan'ı görebiliyordum. Bir şey yapmadan adama bakıyordu. Sonunda adam konuşmaya başladı;
''Merhaba, ben Albay Antonio. Bu görev için sizleri bilgilendirmekle yükümlüyüm. Ve operasyon benim liderliğimde sürecek. Yapmamız gereken çok basit. Biliyorsunuz ki bizden başka topluluklarda var. Onların elinden gerekli malzemeleri almamız gerekiyor. Erzak, giyim ve askeri bazı araç-gereçler işimizi görecektir. Onlar elindeki bu malzemeleri kötüye kullanıyor. Biz ise salgın başladığından beri bir çare arıyoruz. Onlar bize gerekli ve alacağız. Size kuralları anlatayım. Eminim ki hepiniz dışarıda az ya da çok kalmışsınızdır ama bahsetmem gerekiyor ki bu yaratıklar ölmüyor. Onların ölmesini sağlamak için kafalarına ateş etmeniz yeterli. Ama zorda kalmadıkça yapmayın. Çünkü sese geliyorlar. Onlarcasını üstünüze çekmek istemezsiniz. Belirlenen bölgeye helikopterle gidilecek. Yolumuz uzun. 2-3 gün gelemeyebiliriz. O yüzden sırt çantalarınızda yeterli erzak bulunduğuna emin olun. Sizlere askeri zırhlar verilecek. En azından ölmenizi geciktirir. Hepinize başarılar. Resepsiyondan gerekli eşyalarınızı alabilirsiniz''
Resepsiyondan seri bir şekilde, eşyalarımı aldım ve zırhımı giydim. Uzun zamandır dışarıya çıkmıyordum. Temiz hava almak iyi gelecekti. Artık ne kadar temizse. Ben oradaki hazırlıklarımı yaparken, Morgan seri adımlarla yanıma geldi.
"Nick şu görev için gereken eşyadan fazlasını al. Buradan gidiyoruz."
"Gidiyor muyuz? Lisa'ya ne olacak? Onu almadan mı gideceğiz?"
"Alacağız, Lisa'yı nerede tuttuklarını buldum. Aşağı katlardaki laboratuarlarda saklıyorlar. Bağışıklık sistemi sebebiyle ona işkence ediyorlar. Bazı kişilerle konuştum. Onu bize getirecekler."
"Şu an bahsettiğin şeyin farkında mısın? O insanlara nasıl güveneceğiz?"
"Bazen, bazı şeyleri feda etmek zorunda kalırsın Nick"
Tam ağzımı açıp Morgan'ı ikna etmeye çalışacakken Albay'ın sesini duydum.
"Herkes toplansın"
Morgan bana baktı ve gülümsedi,
"Sadece bana uy Nick"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutasyon Z
Misterio / Suspenso"Bir gece kızınızın sesiyle uyanıyorsunuz ve o kıyamet başlıyor. Hayatta kalacak kadar yetenekli misiniz? Yoksa elinizden gelecek tek şey yemek mi olacak?"