Merhaba sevgili canlarım🫶
Olaylar yavaş yavaş açılırken, sizlerin yorumları da benim için çok önemli.
O yüzden yorumlarınızı eksik etmeyin.
Sizleri seviyorum 🫶
Yıldıza da bastıysak, yeni bölüm sizlerle...
🔥❤️🩹1 sene önce.
Emir' den.Büyümenin ne uzun bir kelime olduğunu düşünüyorum. Hep büyümek için koşmuşumda, geçmişi kaçırmışım gibi.
Şimdi geçmişe doğru koşsam, hiç durmadan koşsam, telafi edebilir miydim kaçırdıklarımı?
Geçmişe doğru bir özlemimiz vardı hepimizin. Neden diye sorduğumuzda anlatacak bir hikayemiz vardı. Benimse anlatacak bir hikayem değilde, kaçırdıklarım vardı işte. Kaçırdıklarımı anlatabilirdim.Eğer zengin bir ailede doğmuşsanız, kaçırdıklarınız olamazdı insanların gözünde. Onlara göre doğuştan her şeye sahiptiniz zaten. Şanslıydınız.
Evet, beni çok seven bir ailem vardı. Kardeşim yoktu belki ama, süt kardeşim Feyza vardı. Dostlarım vardı. Ama herkesin düşündüğü gibi, zengin olduğum için dertlerim yok değildi.
Mesela kaçırdığım bir çocukluğum vardı.
Çünkü çocukken bile, büyümeye doğru koşuyordum ben. Belki mutluluk sobanın etrafında oturup, ailecek kestane yediğin bir andaydı. Ama ben bunu hiç tatmamıştım.
Bahsettiğim aile toplantıları dışında, ailemle sayılı anılarım vardı. Babamda kendi babasının gözüne girebilmek için, çok çalışırdı.Dedem ketum bir insandı.
Onun hakkında duyduğumuz bir kaç şey olurdu ama, kimse gerçekliğini sormaya cesaret edemezdi.
O zamanlar, bizim İstanbulda bir fındık şirketimiz vardı. Babam, işleri büyüterek Trabzonada bir fabrika açmaya karar vermişti . O dönem babamın sürekli trabzonda olduğunu hatırlıyordum. Özel günler hariç, babamla pek temasımız olduğunu bilmezdim. Çoğu zaman, annemle iki kişilik bir hayatımız vardı.Bazen tatillerde babamda trabzonda olursa, yanına giderdik. En güzel anılarım, orada geçirdiğim zamanlardı. Çocukluğumda ki babam, hayatımda silik bir kaç anıdan ibaretti sadece.
Oda, yaşlandıkça bunun pişmanlığını yaşadığını söylemişti ama, çocukken bunu hissetmediğinizde, büyüyünce duymanın bir anlamı kalmıyordu.Küçükken babamın eksikliğini hissederdim evet. Ama büyüyüp kendi başıma bir birey oldukça, hayatımı onlardan bağımsız inşa etmeye başlamıştım. Kimseye göre çalışmama gerek yoktu. Başarılı olmama gerek yoktu. Çünkü başarı parayla satın alınabilen bir şeydi. Üniversiteye kadar hep özel okullarda okumuş olsamda, üniversite için tek bir hedefim vardı.
"Marmara Üniversitesi."
Derslerim çok iyiydi. Üniversite sınavınada çok çalışmış, ve Türkiye birincisi olarak, Marmara üniversitesi matematik bölümüne girmiştim.O günlerden bir gün, dedem beni yanına çağırmıştı. O güne kadar dedemin benden bir şey istediğini bilmezdim. Gücünün yetemeyeceği bir şey yoktu. Ara sıra görüşürdük, kimseyi sevmezdi. O gün yanına gittiğimde, elime eski bir zarf sıkıştırmıştı.
Oğlum demişti ilk defa. Gözlerinin içinde gördüğüm merhametle bakmıştı.Böylesine ketum bir adam için çok zor şeylerdi bunlar. Çekinerek yanıma oturmuş, elini omzuma koyarak konuşmaya başlamıştı.
"Bu ne?" diyorsun değil mi içinden.
Belki anlattıklarımdan sonra, dedenin hakkında bu kadar çok şey bilen, tek kişi olacaksın oğlum.
Bu zarf; dedenin sevdası, gençliği, dünyada üzerine bırakılmış emaneti.Dedende bir zamanlar gençti oğlum.
Bir güzele sevdalandı. Kaderde kavuşmak yazmamış yaradan. Ben askerdeyken başkasıyla evlendirmişler. Geri geldiğimde kucağında bebeğiyle karşıladı beni. Bende fırtına gibiydim o zamanlar. "Kaç benimle," dedim. Gözüm karaydı. Ona kavuşmak için bütün köyü vur deseler, vururdum. Öyle aşıktım...
Gelmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Kalbindeki Sır
RomanceGeçmiş ve gelecek. İki dünya. Birbirlerini bulmaları için çizilmiş bir kader... Tarih, tekerrürden ibaret miydi gerçekten? Kavuşmak ve ayrılık... Kader yazmışsa, önünde durulabilir miydi? Ben kimdim? İsmim neydi? Gerçekten bu dünyaya mı aittim? Sa...