11/ kabulleniş

2.2K 120 251
                                    

Merhaba sevgili okur.
Yüzünüzde gülücüklerle okuyacağınız bir bölümle geldim. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum. Sizde azıcık yazarınızı motive ediverin yahu. ♥️

Bölüm aralarında ince ayrıntılar var. Dikkatli okuyun.

⭐️Yıldıza da bastıysak yeni bölüm sizlerle.⭐️

Ömerin gidişinden çok zaman geçmemişti. Belki bir, belki iki hafta...Yalnızlık bir lokma gibi, boğazında duruyordu Ayşenin. Her sabah, bu sabahta son diye açıyordu gözlerini. Fakat bu gün, ölümün kapı eşiğinde olduğunu, ve onu almadan gitmeyeceğini anlamıştı. Öyle ki, soba tamamen sönmüş, içerinin sıcaklığı yavaş yavaş gitmeye başlamıştı.

Üşüyordu, deli gibi üşüyordu. Ahsen, sobanın kenarında duran sütüne yavaş yavaş emeklerken, onu tutup almak istedi. Gözlerinin önünde canı yanacak, belki de kimse ona yetişemeyecek, yaralarını saramayacaktı. Ağzını açsada, sesi çıkmadı. Elini kaldırmaya çalıştı, parmağını dahi kıpırdatamadı.

Canımdan can dediği yavruya, şimdi veda ediyordu. Halbuki o, ne olursa olsun giderdi Ahsene. Mutlaka yetişir, bir şekilde alırdı onu. Yapamadı.

Dışarıdan gelen sesleri zar zor duyarken, bekledi. Gözlerini kapatmadan evvel, Ahseni birinin aldığını görmek için bekledi. Kulakları uğulduyor, gözleri ne zamandan beri aktığını bilmediği gözyaşları sayesinde buğulanıyordu.

Ahsen biberonu eline alıp, ona, "başardım" der gibi bakarken, sıcak biberonu ağzına dayayıp, bir hamlede içmeye çalışmıştı ki, acı bir feryat koparması bir olmuştu.

Babaannesi ona gelmediği için, daha da fazla ağladı. Ağladı... anladı belki de. Yere düşen biberondan akan sıcak süt, onun ellerine dökülürken, Ahsenin ağlamaktan nefes nefese kalmış sesi bir daha yükseldi.

İçeriye, kardeşi Havvanın girdiğini gördüğünde, kulaklarına belli belirsiz sözler ulaşsa da, hiç birini ne tam anlayabilmişti, ne de önemseyebilmiş...
Havva, devamlı bir şeyler sormaya çalışsa da, başında deli gibi ağlasada, artık ölüm onu çağırıyor, ve bu dünyayla bağlantısı yavaş yavaş kesiliyordu.

Son bir kez, kendini zorlayarak Ahseni görmeye çalışırken, gözleri az önce bulunduğu yere döndüğünde, yoktu. Güçlükle odada olan diğer iki kişiye baktığında, bir kadının onu kucağına aldığını, elinde olan bir şeyle, yanıklarına müdahale etmeye çalıştığını gördü. Ayrıntısı yoktu hiç bir şeyin, rengi yoktu, kokusu yoktu.

Şu an tek bir hakikat vardı onun için... Ölüm.

Sadece, iki kişinin fotoğrafı vardı gözünün önünde. İki kişinin anıları, iki kişinin sevgisi... Bir karede Ahsen, bir karede Salih.

Ona verilen süre, bu kadardı.

Peki, Dünya bu kadar kısa mıydı?

...

"Çok memnun oldum taksici bey. Aleyküm selam."

Abimi görmeyi beklemediğimiz için, daha doğrusu Abimin bizi göreceğini beklemediğim için, tutulmuştum. Yusuf Abim görseydi bir şey olmazdı. Annem görse dahi, "sonunda evlenecek birini bulmuş" der, içeriye girerdi. Fakat Abim... onu geçiştirmek hiçte kolay olmayacaktı.

"Aa, Abicim. Sen... yeni mi geldin?" dedim gayet doğal bir durumun içindeymişçesine...
"Bende taksiyle gelecektim ama, Emir bırakırım deyince onunla geldim."

Zamanın Kalbindeki SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin