10/ nar çiçeği

2.5K 138 321
                                    

Merhaba sevgili okur🫶
Burada sizi fazla tutmadan bölüme geçelim. Bölüm sonunda bir kaç şey söyleyeceğim. Mutlaka gelin💘
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

⭐️Yıldıza da bastıysak, yeni bölüm sizlerle⭐️
.

Soğuk havaya aldırmadan, dışarıda odun kestiği günden beri hastaydı. Sesi kısılmış, boğazını elem bir öksürük sarmıştı. Bazen deli gibi üşüyor, bazende sıcaktan bayılıyordu.

Ufak bir üşütmenin belirtileri değildi bunlar. Son ayları, son günleriydi. Hastalık tüm vücudunu sarmış, en son boğazlarına kadar ulaşmıştı. Güç bela konuşuyordu.

Beşikte ağlayan bebeğe doğru gittiğinde, onu kucağına alıp, sakinleştirmeye çalıştı. Ama nafile. Son zamanlarda, Ahsende ondan ayrılacağını hissetmiş gibi huzursuzdu.

Yolu gören camın önüne oturduklarında, ara sıra yoldan geçenlere bakıyordu. Tek oyalanacağı yer burasıydı. Her ne kadar anlamasada, Ahsene bu köyü anlatıyor, geçenleri tanıtıyordu. Belki bir gün, olurda buralara gelirse, onu hatırlamasını istiyordu.

Kapı narin bir şekilde çalındığında, ikisi de kimin geldiğini anlamış, kapı açılır açılmaz, postacı Ömeri gören Ahsen, kendini onun kucağına atmıştı.
Bu çocuk, Ayşe ile Ahsenin yalnızlığına ilaç gibi gelmişti.

Aşağı köyde oturan Ömer, postası olmasa dahi her gün yanlarına uğramaya çalışır, Ayşenin her işine koşardı.

"Oyy Cüzel yüzlu uşak... Sen neredesun?"  dedi içeri geçtiklerinde. "Karnun aç midur?" 
Sesi bir fısıltıdan fazla değildi.
"Yok Ayşe teyzem. Sağolasın tokum. Geçerken bir uğrayayım , Hem Ahseni göreyim, hem de bir ihtiyacın var mı bakayım dedim."

"Sağolasun uşağum..." dedi güç bela. Ömere hastalığından bahsetmişti, zorlamadı kendini.
Ömer de hal bilen bir çocuktu, daha fazlasını sormadı.
"Yorma sen kendini ayşe teyzem. İlaçlarını kullanıyorsun değil mi?"

Kafasını salladı Ayşe. Sonra kalkıp, sobanın üzerinde kaynayan ıhlamurdan koydu ikisine. Oturdu karşısına.
Farklı bir hal vardı bu gün bu çocukta. Solgundu, bakışlarında bir perde vardı. Anladı, bekledi. İkisi birbirinin dostuydu nede olsa. Sormasına gerek yoktu.

"Aslında... Ben sana bir şey demeye geldim Ayşe teyzem."

Elini kaldırıp Ömerin omuzuna koyduğunda, destek olur gibi bekledi bir süre.
"Beni askere çağırıyorlar."
"Ne cüzel ya uşağum." dedi demesine ama, içinde kopan fırtınalar, karadenizin hırçın dalgalarıyla yarışırdı.

Ahsenden farksızdı Ömer onun için. Allah var, Ömerde kendi nenesi gibi sahiplenmişti onu. Kardeşi, hatta belki de çocuğu gibi sevmişti Ahseni. Şimdi askere gidecek, geri geldiğindeyse sevdiğiyle evlenecekti. Üzülecek ne vardı?

"Güzel... de ayşe teyzem. Sizin kimi kimseniz yok. Aklım sizde kalacak."
Merhametini sırtına almış, onları da kambur yapmıştı kendisine.
"Oyle dema oğul. Yüce Rabbum vardur. Başkasuna da hacet yok." dedi gücü yettiğince.

"Kardeşin gelecekti hani? Bir mektup yazıp sorsak ya ne zaman geleceğini, olmaz mı?"

Bu saatten sonra kimseyi bir şey için zorlamak istemedi Ayşe. Gelmek isteyen gelir, yazmak isteyen yazar, ömrü vefa edende görürdü. Kader kısmet işiydi her şey.

Yazmak istemedi, belki de korktu. Gelince her şeyi öğreneceklerdi nede olsa. Torununu başımıza bırakmak için çağırıyor derler diye korktu.

Zamanın Kalbindeki SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin