En arkadan ikinci sırada yürüyordum. Benim arkamda Yüzbaşı vardı. Umurumda değildi. Öndekiler kendi aralarında karı kız muhabbeti yapıyordu. Telsizim kapalıydı ama duyuyordum.
"Bakmayın bunun Şeker suratına Komutanım ne şerefsiz ne şerefsiz bu." Gülme sesleri gelirken Şeker sinirle homurdandı. "Lan Burç şerefsizi kendini ben diye tanıtma lan ibiş!" dudaklarımın iki yana gerilediğini hissedince hemen toparladım kendimi. Kendine gel Atlas yasına yas acına acı eklemeyeceksin kendine gel!
"İhtiyaç molası Zehir." Yüzbaşı'nın komutu ile kayaların arasına konuşlandık. İhtiyacım yoktu bu yüzden gözümü dürbünden ayırmıyordum. Diğerlerinden de uzaktaydım biraz.
"Demir ihtiyaç gider." Telsizimi açtım. "Böyle iyi." Geri kapattım telsizimi. Yanıma gelen adımları işitmiştim yine de dürbünden çekmedim gözlerimi. "Bana bak Demir." Yandan bir bakış attım ona. "Bir şeyler ye bu bir emirdir." Ya sabır ya selamet. "Aç değilim Komutanım aç olsam yerim zaten." Dürbünüme dönüyordum ki silahımı elimden çekip aldı. Hemen ayağa kalktım. "Yüzbaşı!" "Ses tonuna dikkat et Üsteğmen. Timin yanına git ve yemek ye ve bir daha beni ikiletme!" deyip silahı göğsüme çarptı.
Sinirle kayanın dibine oturdum ve çantamdan su çıkardım. Büyük bir yudum alıp geri çantama koydum mataramı. Bir tane çikolata alıp açtım. Sabır ya Allah sabır.
İlk kamp alanına gelmiştik. "Direk Salkım Burç arka tarafı dolanın. Demir Şeker diğer taraf sizde. Geri kalanlar benimle. Benden emir bekleyin." Şeker ile sağdan yürümeye başladık. "Komutanım yanlış anlamazsanız bir şey sorabilir miyim?" konuşlanacak yer arıyordum. "Sor Şeker?" "İstihbaratta Börülce diye bilinen subay siz misiniz?" Dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Hayır." Başını salladığını hissettim. Börülce'yi bilenler Atlas Demir'i bilmezdi. Atlas Demir'i bilenler Börülce'yi. Mevzu buydu. Tek kimliğimi bilen ikinci kimliğimi bilemezdi. Prensiplerim vardı ne yapabilirim...
"Zehir 2 Zehir 1 yerimizi aldık." Herkes tek tek durumunu bildirmişti. Şeker yanımdaydı. İkimizde hedeflere kitlenmiştik. "Otuz üç kişi saydım evin dışında. İçeride de on bir kişi var. Diğer evler boş duruyor. Net görüşüm var." Balkan'ın sesi ile diğer evlerde gezdirdim görüşümü. "Saat dört yönünde gri bina içi dolu olabilir. Dikkatli olun perdesinde hareketlilik var." İkazımla onayladılar beni "Zehir atışımla kamp liderini canlı istiyorum."
Atışıyla yoğun bir çatışma başladı. Attığımı indiriyordum. Yavaş yavaş azalmış tek tük kalmışlardı. Temkinli bir şekilde kamp alanına giriş yaptık. "Ayrılalım sen sola ben sağa Şeker." Başını salladı ve ilerledi.
Karşıma çıkan kamp lideri ile kısa süre durduk. Elinde silah vardı. Bana doğru tutuyordu. Benim de tüfeğim ona doğruydu. "Silahı bırak ellerini başının üstüne koy ve diz çök." Güldü. Silahı ateşleme için hamle yapacağını anladığım an eline tekme attım. Silahtan çıkan kurşun arkamda kalan eve saplanırken silahı düşürdü. Üstüme hamle yaptığında gövdemi geri çekip ayağına çelme taktım. Bana on saniye kazandırmıştı bu hamle. O on saniyede tüfeğimi ve çantamı duvara dayadım.
Yumruk savurduğunda kolunu kilitleyip omzundan hiç düşünmeden çıkardım ve yere savurdum. Yavaş yavaş herkes koşarak buraya geliyordu. Muhtemelen silah sesinden dolayı. O yerde acıyla kıvranıp ayağa kalkmaya çalışırken kaskımı çıkarıp kamuflaj boyunluğumu indirdim. Yerden zorlukla kalkan herife baktım ifadesiz bakışlarımla. "Vaaayh eylenek mi?" Tehlikeli bir gülümseme doğdu yüzüme. Başımı salladım ve bana doğru gelen adamın kafasına kaskımı sol kolumda dışarıya doğru savurarak geçirdim. Yere düşmeden bayılmıştı. "Şahsen çok eğlendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAT AĞACI
General Fiction"Işığım sönmüş benim dünya yansa aydınlanmaz dünyam." "Bilemezsin Demir. Geleceğe dair bir çok plan yapabilir bir çok öngörüde bulunabilirsin ancak..." işaret parmağı alnımı gösterdi. "Alnında yazan neyse onu yaşarsın." derin bir nefes aldım konuşma...