Harekât merkezinde toplanmış Albay'ı bekliyorduk. "Komutanım görev hakkında bilginiz var mı?" Karşımda oturan Bozkurt yanında oturan Salkım'a döndü. "Hayır Albay gelince öğreneceğiz." Başını salladı Salkım ve önüne döndü.
Albay girdiğinde hepimiz ayağa kalktık. "Rahat oturun." Oturduk. Albay bana bir süre baktı ve derin bir nefes alıp önüne döndü. "İsrail sınırları içinde Ebu-Kayhan cezaevine sızmanız lazım." Alaylı bir gülüş çıktı ağzımdan. Herkes bana döndü boğazımı temizleyip duruşumu düzelttim. "Tamam zoru başarırız imkânsız zaman alır Komutanım da bu biraz imkansızın da imkansızı sanki." Derin bir nefes aldı.
"Biliyorum Atlas biliyorum ama mevzu ciddi. Üsteğmen Alpay Saruhan orda tutuluyor. Terör örgütlerine vermeleri an meselesi." "Hay cibilliyetine soktuğum..." diye mırıldandım. Herkes bana döndü.
"Kişisel mevzuları görevinden uzak tutabilecek kadar profesyonel olduğunu düşünüyorum Üsteğmen'im." Albay'a döndüm. "Emredersiniz Komutanım." Ayağa kalkınca ayağa kalktık. "Alpay Saruhan'ı alıp dönün Zehir." "EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!"
Herkes odasına geçti. Gizli görev olacağı için sivil giyinecektik. Siyah rahat esnek pantolon üstüne Haki yeşil balıkçı yaka badi giydim. Saçlarımı tarayıp siyah deri montumu giydim. Saçlarımı açıp taradım ve siyah beremi montumun cebine koydum. Su yeşili trekking ayakkabılarımı giyip sıkıca bağladım.
Çekmecedeki telefonu alıp kendi telefonu bıraktım. Açıp son kişiyi aradım. "Kimsin?" derin bir nefes aldım. "Kartal ava çıkacakmış." Kahkaha attı. "Börülce özlettin kendini." "Geç şimdi bunları. Ebu-Kayhan cezaevine sızmam lazım." "Siktir lan oradan imkânsız." Sabır çektim. "Beni içeri sok demedim Vezir. Sekiz kişiyiz dönüşte dokuz kişi olacağız. Araç ekipman ve cezaevine gidiş güzergahı. Yapabilir misin?" bir süre sessiz kaldı. "Vezir yapabilir misin yapamaz mısın vaktimi çalma." "Tamam yaparım." Derin bir nefes aldım. "Tamam kara yoluyla geleceğiz. En geç sabaha her şey elimde olsun." Merak etme." Telefonu kapattıktan sonra cebime koydum.
Silah odasına geldiğimde herkes buradaydı. Harita önlerindeydi Bozkurt'un karşısına Direk ve Aydın'ın arasına girdim. "Ceza evi burada. Kara yoluyla gitmek daha iyi olur. Birkaç tanıdıkla konuştum gereken her şeyi ayarlayacaklar. Tek yapmamız gereken içeri sızma planı. Bana kalırsa içeriye mahkûm kılığında biri girsin alsın ortalığı karıştırıp çıktın geri dönüş kısmı daha zorlu olacak ama olsun."
Herkes bana bakıyordu. "Tanıdıklar derken?" Burç sormuştu. Derin bir nefes aldım. "Birkaç operasyon da bana yardımcı olan muhbirler." Başlarını salladılar.
Hazır olunca odadan çıktık. "Atlas Komutanım telefonunuz var önemliymiş." "Göreve çıkıyorum meşgul de." "Demir konuş öyle gidelim önemliymiş." Başımı salladım. Telefonun ahizesini aldım. "Kıdemli Üsteğmen Demir?" "Benim." Yüzüm dondu. "Dinliyorum Çınar Bey?" Çınar Demir... Babam... "Dedeni hastaneye kaldırdık. Bilmek istersin diye aradım." Kaşlarım daha da çatıldı. "Ne demek hastaneye kaldırdık ne oldu?" "Fenalaştı doktorlar yanında." Yutkundum. "Ben üç güne gelirim. Merak etme beni görmezsiniz şimdi kapatıyorum." Deyip ahizeyi yerine koydum.
Timin yanına döndüğümde bana döndüler. "Bir sorun yok değil mi?" başımı iki yana salladım. "Hayır yok." Araca ilerledik. Ben kullanacaktım. Herkes yerleştiğinde arkadaki otomatik kapıyı kapattım ve sürmeye başladım.
Yanımda Bozkurt vardı timin geri kalanı arkadaydı. Sol dirseğimi kapıya yaslayıp başımı da elime yasladım. Düşünme Atlas görevine odaklan. İşte böyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAT AĞACI
General Fiction"Işığım sönmüş benim dünya yansa aydınlanmaz dünyam." "Bilemezsin Demir. Geleceğe dair bir çok plan yapabilir bir çok öngörüde bulunabilirsin ancak..." işaret parmağı alnımı gösterdi. "Alnında yazan neyse onu yaşarsın." derin bir nefes aldım konuşma...