ANKARA DA ANKARA

14 3 0
                                    

Harekât yerine gelmiştik. Yaklaşık yetmiş asker vardı. Bizimle gelen timlerle beraber yüz kişi falan olmuştuk. Kaç kişi olduğumuzun bir önemi yoktu hoş bir kişi bile olsak altından kalkardık…
 
Harekât komutanının yanına ulaştığımızda hazır ola geçtik. “Zehir timi dört subay beş astsubay ile harekata hazırdır komutanım.” Binbaşı gülümsedi. “Rahat arkadaşlar hoş geldiniz.” Rahata geçip sağ ol dedik hep bir ağızdan. “Dinlenin bu gece burada konaklayacağız. Yüzbaşım siz de eşyalarınızı bırakıp yanıma gelin lütfen.” “Emredersiniz komutanım.”
 
  Kayalıkların dibine eşyalarımızı bırakmıştık. “Dinlenin.” Başımızı salladığımızda Fatih Binbaşının yanına gitti. Yere oturduğumuzda yanımıza uzmanlardan biri geldi. “Uzman erbaş Seyit Abramova, Bakü komutanım. Çay demledik getireyim mi?” time baktım hepsi içerdi. “Olur içeriz.” Hemen çay getirmeye gitti uzman.
  
   Çaylarımızı içerken sırtımı arkamdaki kayaya vermiş gözlerimi de kapatmıştım. “Atlas?” duyduğum sesle gözlerimi araladım. Neden ya? Bari harekatta rahat bırakın karşıma çıkmayın ama yoook olur mu hiç öyle? “Gökhan?” sırıttı eşek gibi. “Seni görmeyi beklemiyordum sürpriz oldu açıkçası.” Çayımdan höpürdeterek bir yudum aldım. “Genelde sürpriz oluyorum zaten insanlara.”  Laf soktuğumu anlamayarak sırıtmaya devam etti. “Yani istifa ettiğin söyleniyordu şaşırdım. Hangi taburdasın? Harekattan döndükten sonra takılalım isterim.” Tövbe yarabbi…

   “Hakkari’deyim Gökhan bu arada Cenk nasıl burnu hala yamuksa ikinize de alanında oldukça başarılı bir plastik cerrah önerebilirim. Cenk’e olan oldu belki sana da lazım olur ne dersin?” bozularak hiçbir şey demedi ve uzadı. “Az önce o herif sana mı yürüdü lan?” Bahar’a döndüm. “Orduya öğrenci temini yapılırken keşke şöyle zevzekleri elemek için bir sınav falan olsa da elenseler. Hayır bir de biliyor bana birinin yürümeye çalıştığında başına gelenleri. Salak lan bu erkek milleti.”

   “Sen şimdi niye hepimize salak dedin ki abla?” Kenan’a döndüm. “Değil misiniz oğlum? Hadi aradan tek tük beyin olarak kafasının içindekini kullanan çıkıyor da geneliniz beyin diye alttakini dinliyor. Yalansa yalan de.” Kenan Faruk’a Faruk Boran’a Boran Caner abiye Caner abi Edip’e Edip’te Kenan’a baktı. “Lan niye bakışıyoruz biz.” En sonunda ilk ayıkan Edip olmuştu. Ben kahkahayı koyduğumda hepsi bana döndü.

   “Senden korkulur yeminle.” Bahar’a omuz silktim. Fatih gelmiş kalkmamıza müsaade etmeden oturmuştu yanıma. “Hayırdır?” herkes bir şey yok komutanım derken ben çayımı içmeye devam ediyordum.

   Hava kararmış herkes uykuya geçmişti. Ben ise ellerim başımın altında gökyüzünü izliyordum. İçim daraldığında yerimden kalkıp uzun namlulu silahımı alıp kayalıklardan tırmanmaya başladım. En yukarı ulaştığımda mevzi alıp dürbüne dayadım gözümü.

   Belirli aralıklarla etrafı tarıyordum. Gördüğüm karartı ile kaşlarımı çatıp dürbünümü ayarlayıp tekrar baktım. “Siktir…” hızla yerimden kalkıp kayalıklardan inmeye başladım. Fatih’in yanına geldiğimde ayağım kaymış popo üstü düşmüştüm. “Bozkurt! Zehir1 Kalkın!” Fatih hem sesimden hem de onu sertçe dürtmemden mütevellit hemen uyanmıştı. “Gelenler var. Kayalıkların arka kısmından geliyorlar. Öncü birlik on kişi bir buçuk kilometre. Üç yüz metre arkalarında en az yüz kişi.” Fatih hemen kalktı.
 
      Kısa sürede herkes uyanmış hazırlanmış ve mevzi almıştı. Bende a hücum yeleğimi geçirmiş hemen indiğim kayalıklara çıkmıştım. “Demir ne kadar kaldı?” telsizimin mandalına bastım. “Yaklaşık beş dakika öncü birlik komutanım.” Binbaşı onayladı ve gerekli emirleri verdi. Benim atışımı bekleyeceklerdi.

    “Ya Allah sen bizim yüzümüzü kara çıkartma.” Tetiğe bastığımda büyük bir çatışma başlamış oldu.

(Bir Saat Sonra)

  “Ulan Rize’nin danası hani yüz kişilerdi niye tavşan gibi ürüyor bu ibişler?” Bahar’ın sesi kulağımı çınlatırken yüzümü buruşturdum ve az önce var olduğunu anladığım keskin nişancıyı aramaya devam ettim. “Ulan Kızıl Şeytan ben mi üretiyorum bunları sık gitsin tatava yapma bana!”

     Neredesin ula neredesin?  “Lan bir dünya şahinsiniz halletsenize şu amına koyduğumun nişancısını!” Binbaşıdan da yemiştik ayarı… Derin bir nefes alıp aramaya devam ettim… Aha buldum seni sıçan… Tetiğe bastığımda önce uzun namlulu silahı ardından kendisi otuz metreden düşmüştü. “Nişancı oyun dışı.” Gülüşme sesleri geldiğinde bende güldüm ve sıkmaya devam ettim.
 
     Ananı avradını… “Dikkat roke… Siktir lan!” bana doğru hedef almıştı puşt herifler. Tüfeğimi kaptığım gibi kayalıklardan aşağıya inmeye başladım. Sağ olsunlar inmeme yardımcı oldular. Kendimi yerde sırt üstü bulduğumda kulaklarım çınlıyor sırtım düşmenin şiddetiyle ağrıyordu.

     “Atlaas!” önce Fatih’in sesi gelmişti kulaklarıma ardından kendisi girmişti görüş açıma. “Lan Atlas!” Bahar da damlamıştı yanıma. “Ne oldu lan?” “Uçmayı öğrendin kanka! İyi misin lan?”  “Kulaklar… Tüfeğim! Tüfeğim nerede?” Fatih tüfeğimi uzattı bana. Aldım ve hemen kalktım. “Geride dur Demir.” Fatih’e ters ters baktım. “Alt tarafı dört beş metre!” ben mevzi almaya giderken arkamdan baktıklarını hissediyordum. “İşte şimdi sıçtılar. Tüfeğine bir şey olsaydı sadece sıçmakla kalmazlardı ya neyse.” Haklıydı. Tüfeğime bir şey olsaydı hepsini şarapnel manyağı yapardım!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 08 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HAYAT AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin