2.Bölüm

63 9 24
                                    

🪶🕊️

"Hakkari'den gelmişsin. Şimdi geri dönüyorsun."

Kelimeler öyle bir soğukluk ile dökülmüştü ki dilinden, buz kütleleri daha sıcak gibiydi.

"Umarım ne saçmaladığının farkındasındır." dedim ifadesiz tutmaya çalıştığım sesim ile. Tutmuştum da. "Saçmalık falan değil, al bu bileti ve geri dön. Karadeniz şimdiden başlamış dedikoduya." dedi ifadesizce. "Ben vatanım için buradayım, anlamak istemiyorsan sen siktir olup gidebilirsin!" dedim dişlerimi sıkarak. "Küfür etme. Ayrıca vatan için buradasın evet. Ama bu dedikoduların önüne geçmez." dedi sakinlikle. Sakin oluşu ise şaşırtıcıydı.

Hoş, o nadiren sinirlenirdi. Kolay kolay hiç bir şey sinirlenmezdi.

"Dedikodular zerre umrumda değil. Benim ne niyetle burada olduğum belli." dedim bende sakince. Başını salladı. Sonra tek bir kelimelik bir cümle kurdu. "Gideceksin!"

Ardından kapıyı suratıma çekti. Merdivenlerden ayak sesleri geldi sonrada. Gidiyordu.

Gitmeyecektim.

Artık inatlaşmaya başlamıştım. Gitmeyecektim. Vatanım için buradaydım. Öyle olmaya devam edecekti.

"Kimmiş o gelen?" diyerek Aysima çıktı mutfaktan. "Hiç ya, merdivenci. Merdiven siliyormuş da. Siz yeni misiniz falan dedi." Umarım yersin Aysima. Âmin. "Ha, o elinde ki ne peki?" dediğinde bu defa bakışlarının hedefi elimde ki biletteydi. Arkama aldım kağıt parçasını. "Öyle karargâh ile alakalı."

Taramalı tüfek gibi yalancısın be kızım.

E yıllardır alıştık tabi.

Sence bu övülecek bir şey mi?

Övülecek bir şey mi dedik? Sekiz yıl boyunca insan koca bir destandan kaçınca otomatik olarak yalana alışıyor.

Yeniden mutfağa döndük. Yemek yedik. Etrafı toparladık. Tüm bunların arasında ise kafamda bu gerizekalının yaptığı ve söyledikleri vardı.

Gece dört buçuk gibi telefonuma gelen mesajın sesine uyandım. Hafifti uykum. Çıtırtıya dahi uyanırdım.

Albay Caner Cebeci; Yarım saate karargâhta olun. Görev var.

Telefonu kapatıp hemen kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Üzerimi değiştirmedim. Siyah eşofman ve siyah bir tişört vardı. Havalar zaten sıcaktı. Düz, siyah bir sırt çantama silahımı, cüzdanımı ve telefonumu attım. Bir kağıt kalem alıp ufak bir not yazdım.

Göreve gidiyorum. Ne zaman dönerim bilmiyorum. Dikkat et kendine...

Notu yatağımın üzerine bıraktım. Gece göreve gittiğim de hep not bırakırdım. Ayakkabılarımı giyinip, evden çıktım. Yürüyerek gidecektim. Araba Aysima'da kalıcaktı.

Hızlı yürüdüğüm için yarım saatte zaten karargah'a varmıştım. Odama çıktığım da karşı tarafın kapısı açıldı. İçeriden Atilla çıktı. Umursamadım. Odama girdim. Üzerimi değiştirdim ve tekrar çıktım. Harekat merkezine gittim.

Tim buradaydı. Rütbe gereği Atilla'ya asker selamı verip, sağ tarafa oturdum. Yanım da Asya vardı.

Atilla Neden gitmedin der gibi bakıyordu. Odada ki bayrağı işaret ettim gözlerim ile. Vatan için buradayım.

Albay odaya girince ayaklandık. "Rahat." dedi albay. Caner albay oturunca bizde oturduk. "Sınır ötesin de sivillerin esir alındığına dair bir ihbar aldık. Sizin yapmanız gereken öncelikle sivilleri kurtarıp güvenli bir alana çekmek. Bunun ardından orada ki köye güvenlik sağlayıp, çevreyi temizlemek." dedi albay. Ardından eline bir kumanda aldı. Slayt açtı. Ekranda yüzü gözü yamuk denecek biri vardı. Esmer teni, etine dolu, saç sakal karışık biriydi.

Alaca Kuş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin