İyi okumalarr
*****
İnsanların Hayatımın dönüm noktası dedikleri anlar olurdu. Benim ise bir değil bir kaç dönüm noktam vardı. Babamın değiştiği zaman, Atilla ile sevgili olduğum zaman, Atilla ile ayrıldığım zaman ve Atilla ile yılların ardından yeniden karşılaştığım zaman.
Hayat insanların karşısına bir çok şey çıkarabiliyor. Bizler kaderimizi seçemeyiz. İrademiz ile kaderimize göre hareket etmeyi deniyoruz. Kadere mahkûmduk aslında her birimiz. Bileklerimiz de kelepçelerle değil ama kalplerimizde düğümlerle.
Zaman; söylemesi kolay, açılımı ise kişiden kişiye göre değişir. Kimi güzel şeylerin zamanını görürdü mesela. Kimi görmek istemediği zamanları. Hepimiz güzelleri tercih ederdik elbette ki lakin kader bize bunu uygun görüyor muydu? Orası muammaydı.
Açık olmak gerekirse, Atilla hayatım da ki büyük bir şanstı. En azından bir zamana kadar. Belki de korkaklık etmeseydim, şu an evliydik. Ama onun için korkmuştum. Onsuz kalmaktan korkmuştum. Nefessiz kalmaktan korkmuştum.
Nefessiz kalmamak için nefesinden vaz geçtin Aden.
Onun vazgeçmesinden korktum.
"Aden!" diyen Ali'nin sesi ile kendime gelip, gözlerimi Ali'ye kaldırdım. "İyi misin?" dediğin de az önce boş boş sadece bakıp, dalıp gittiğim televizyonu kapattım. "İyiyim ya, dalmışım." dedim kestirip atarak. "Emin misin?" dediğinde şüpheci bir tavrı vardı. "Eminim." dedim en net şekilde. "Atilla ile oturup konuşsanız mı acaba diyorum?" dedi ama konuşurken biraz çekinir gibi bir hâli vardı. "Dinlemez." dedim.
"Niye dinlemesin? Tanımıyor musun sen sanki Atilla'yı."
"Dinlemez Ali, dinlemez. Buraya geldiğim ilk gün bile anlamadan, dinlemeden beni göndermeye çalıştı."
"Ne? Bunu yaptı mı cidden o salak?" derken ki şaşkınlığı üst seviyedeydi. "Evet." dediğim de kaşları hayretle yukarı kalktı. "Gitme diye dizlerine kapanmıştı lan bu adam. Nasıl şimdi seni göndermek istiyor?" dediğinde o günlere kaydı aklım.
Henüz 18 yaşındayım. Üniversitede mühendislik kazanıyorum. Ama şehir İstanbul. Aileme söylüyorum. Olumlu karşılıyorlar. Atilla'ya söylüyorum. Hayır diyor. Gitme diyor. Beni sensiz bırakma, ne yapacağım dört yıl yalnız başıma diyor. Gitmek istediğimi söylediğim de, belki iyi bir şeyler olur dediğim de artık inatlaşma noktasına geçiyorum. Gitmeyeyim diye ayaklarıma kapanıyor. Vaz geçiyorum. Gitmiyorum. Babam bunu öğrenince daha da sinirleniyor. Kızımın peşini bırak diye Atilla'yı vuruyor. Ama kurşun omuzuna geliyor. Sonra yıllar geçiyor. Hakkari'ye gidiyorum asker oluyorum.
"Demek ki artık sevmiyor. Zaten nişanlı." dediğim de büyük bir boşvermişlik vardı üzerimde. "Saçma sapan konuşma lan. Kesin annesinin işidir." dedi. Bir şey demedim. Olabilirdi. Ama o yüzüğü takmıştı sonuçta.
Trip mi atıyoruz?
Hakkımız yok.
Başım ağrımaya başlamıştı artık.
İki hafta hastane serüveninin ardından şimdi evdeydim. Bir hafta olmuştu çıkalı. O gece babamlarla o odada iken saçma sapan tartışmalar olmuştu. Babam Atilla'ya yanıma gelmeye hakkı olmadığını söylemişti. Atilla ise onun bana sırt döndüğünü hatırlatmıştı. Ama babamın umrunda bile olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alaca Kuş
General FictionEfsaneye göre; sevda'da biri ölürse destan lakin kaçarsa yalan olur.