3.BÖLÜM

75 8 20
                                    

  

     Uzun bir aradan sonra merhaba. Geçiş bölümü olarak yazdığım bir bölüm oldu. Sonraki bölümle birlikte olaylar tamamen başlıyor. Ara sıra yine flashback sahneleri yazmaya çalışacağım. Umarım keyif alacağınız bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim. 


  Deniz kenarında büyümüş ve hayatının neredeyse yarısından çoğunu burada geçirmiş birinin çorak topraklı bir arazide yapayalnız kaldığını düşünün. Suyun ve doğanın bütün güzelliklerini kucaklayıp yaşantısına sızdırırken birden hepsi elinden alınmış, eline kurumuş bir papatya demeti tutuşturulmuş. Fakat demet çürümeye yüz tutmuş. Sanki al bununla yetin diyor karşındaki ama kurtaramayacağının o da farkında. Geçmişte sağlıklı bir ilişki yaşayıp bu sonlandığında elinde kalan da kurumaya yüz tutmuş birkaç anıdan fazlası olmayacak sanıyorsun. O kişiyle tekrar karşılaştığında kurumuş demetin bir yudum suyla canlanacağından haberin olmuyor. Kurtarılmaz sandığın ne varsa kurtarılıyor. Bitti sandıkların, bir avuç toz parçası sandığın her şey can oluyor, yıkılan ne varsa baştan inşa ediyor. Güç harcaman gerekmiyor, birisi değneğini bir kez havada sallıyor ve her şey sil baştan başlıyor.

Derin bir nefes alıyorsun ve hikâyen kaldığı yerden devam ediyor.

Hiçbir şey nedensizce bitmez. Üstüne tuğlalar yığdığın, günlerce emek harcadığın bir ilişkiyi yok yere yok etmezsin. Hayatının merkezindeki o insana öylece veda etmezsin. Bir taraf haklıdır, bir taraf haksızdır. Bazen iki taraf da haksızdır. Biz kendimizce haklıydık, ikimizden biri daha az haklı değildi belki de. Fakat ilişkiyi sonlandıran kişi olarak haksızlık pelerini benim üstüme emanet edilmişti. Bu kaldırabileceğim bir durum olmasa da hayata devam etmiştim.

Olasılıkların birbirini kovaladığı bir denklemin içerisine sıkışıp kalmıştık oysa hayat bize oynadığı oyunlara devam etmek istiyordu. Birbirimizin kaderinden silindik sansak da bir düğümle daha güçlü ve kopmayacak şekilde bağlanmamız gerekecekti.

Karşımda dikilen annemin bakışları en az bizimkiler kadar gerçek ve şaşkındı. Elindeki spor çantayı yere bırakırken bir eli ağzına doğru kapandı şokun etkisiyle. Bakışları ise Yağız'ın arkasındaki bana doğrulmuş, ardından onun kolunu kavrayan elimde parlayan ince alyansa doğru kaymıştı. Dönülmez dediğimiz yola girdiğimiz ilk ân ise kuşkusuz bu ândı.

"İçeriye adımlayın bakayım." Otoriter sesi ikimizi de içeriye doğru yönlendirirken Yağız yerdeki spor çantayı almaya çalıştı. Fakat annemin keskin bakışlarıyla elini çekip peşimden içeriye yönlendi. Şu anlık gitmesi gerektiğini bir kenara kaldırmış olmalıydı. Yiyeceğimiz azarı ve ortada oluşan, kendini tekrar eden yanlış anlaşılmayı nasıl düzelteceğimizi düşünürken omuzlarım düşmüştü.

"Ben boşuna akıl vermişim boşuna. Sibel'e malum olmuş, kız o kadar dedi de bilemedim ben." Söylene söylene salona girdiğinde biz çoktan suçlu psikolojisiyle karşısındaki koltuğa tünemiştik.

"Anne ne diyorsun yahu? Haber vermedin üstelik, gelir alırdım." Ters bakışları ikimizin arasında gidip gelirken Yağız bana oranla daha az kasılmıştı. Aklı gitmekteydi çünkü, gitmek istediğimizde bölünmeye alışık değildik biz.

"Bana soru soracağına hesap verin siz. Ne zaman söyleyecektiniz? Biz uzaktayız tabi rahattınız!" Sesi biraz da olsa hiddetlenirken dudaklarım büzüldü. Yanlış anlaşılmayı düzeltmek için dudaklarım aralandığında Yağız, koltukta vücudunu öne doğru yönlendirip ellerini dizlerine bıraktı.

"Görev dönüşü bahsedecektik elbette Gülşen teyze. Beni bilmiyorsun sanki, baktım kendi aranızda ne kadar zorluk çektiğinizi konuşuyorsunuz. Görev öncesi bir gelip kontrol edeyim dedim." Söyledikleri annemin ifadesini düzeltirken şaşkınlığım büyümüş şekilde başımı ona çevirdim. Hayret dolu bakışlarıma boş şekilde karşılık verip anneme döndü. O, eve ilk uğradığında yaptığımın aynısını şu anda bana yapıyordu fakat benim mecbur kalıp söylediğim yalan hayatımızı etkileyecek büyüklükte değildi. Şu anda anneme söylediklerinin tüm hayatımızı etkileyeceğinin gayet bilincindeydi.

HARAP YANGINLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin