Herkese iyi akşamlar! Bölümü bir gün önce atmaya karar verdim. Oy ve yorum desteklerinizi bekliyorum. Bu bölüm Yağız ve Ülkü için dolu dolu bir bölüm oldu. Sizce bölümlerin uzunlukları yeterli mi? Fikirlerinizi yorumda belirtirseniz çok sevinirim. Bölüm sonuna ekleyeceğim sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz beni. Keyifli okumalar dilerim.
Büyük olayların ardından ufak güzelliklerin bizi karşılaması beklendik bir olgudur. Yeni bir başlangıcın ardından olaylar birbirini izler. Olması gereken budur. Fakat bizde bu tam aksi bir durumu ortaya çıkarmıştı. Gece eve gelmemizin ardından oda bir süre bana kalmıştı. Duş alıp giyinmem üstümdekiler sebebiyle uzun sürse de yalnızlığım devam etmişti. Sonrasında ise bir tek yatağa girip uyuduğumu biliyordum. Sabah erken saatte başımda dikilen Yağız sayesinde uyanıp apar topar dışarıya çıkarılmıştım. Tayin için gerekli başvurular yapılırken aynı zamanda yeni kimlik kartım için de başvuru yapıp eve öyle dönmüştük. Acelesinin ne olduğu anlamasam da soyadını almam için fazla hevesli görünüyordu. Bunu yalnızca mimikleriyle algılamıştım. Oldukça az iletişime geçiyorduk.
Kapıyı açmasının ardından elimdeki ekmek ve simit olan poşeti kapının kulpuna astım. Ayakkabılarımı çıkarıp poşeti tekrar elime aldım ve onun ardından eve girdim. Saat henüz 10 sularıydı. Uykusuzluktan bitkin düşecek gibi hissetsem de önceliğimi kahvaltı yapmaya vermem gerekiyordu. Yağız'ın ardından mutfağa girdiğimde o da su kaynatıcıyı eline almış su dolduruyordu.
"Kaç gün evdeyim demiştin?" 25 Eylül geride kalmıştı, bizim için özel olması gereken takvim yapraklarından sadece biriydi artık. Okullar açılalı bir hafta olmuştu ve ben boşta bir şekilde dönem ortasında yapılacak olan atamayı bekleyecektim.
"Bir hafta, zorunlu kullanmam gerekiyor bu izni." Balayı düşüncesinde olmadığımız için bir haftayı evde baş başa geçirecektik. Doğru dürüst konuşmayan iki insan olarak bunu nasıl sürdüreceğimiz konusunda en ufak bir fikrim yoktu.
"Bir yerlere mi gitmek istiyorsun?" Isıtıcıyı kaynaması için yerine yerleştirirken soğuk bakışları bana dönmüştü. Başımı iki yana sallayıp lavaboya yaklaştım. Ellerimi yıkarken konuşmaya başladım donuk bir ses tonuyla.
"Hayır." Dolaptan kahvaltılıkları çıkardığım esnada su kaynamıştı. Çayı kaynaması için bıraktığını göz ucuyla gördüm.
"Yatağa gelmedin." Tepkisini ölçmek için dolabı kapatıp masanın önüne doğru yaklaştım. Bir yandan kahvaltılık kaplarının kapaklarını tek tek açıyordum.
"Uyumadım." Boğuk sesiyle konuşurken tabak ve çatal bıçak çıkarıyordu. Derin nefesler alırken bakışlarımı onda tutmaya devam ettim.
"Bu öylece üstü kapatılacak bir konu değil. Aramızın bozuk olması evli olduğumuz gerçeğine gölge düşürmüyor. Yaptıklarını, sonuçlarında neyle karşılaşacağını bilerek yapsan senin için daha doğru olur." Kapakları kenara bırakırken bakışları donuklaştı. Ardından başını kaldırıp gözlerime baktı. İfadesiz hali sanki hiç gitmemiş gibi oradaydı.
"Sen biliyor muydun neyle karşılaşacağını? Hiç biliyormuşsun gibi olmadı olaylar." Kaşları kalkarken kollarımı göğsümde birleştirip daha dik durdum.
"Yaptıklarınla söylediklerin öyle çok çelişiyor ki Yağız... Madem zehirli dilinle her söylediğime bir yanıt bulacaksın, neden evlenmemizin tek sebebi olarak böyle rahatsın?" Biçimli ve gür kaşları yavaşça çatılırken avuçlarını arkasındaki tezgaha doğru bastırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARAP YANGINLAR
Roman d'amourGeçmişi tam karşısında duruyordu. Tam üç sene öncesinde ondan ne götüren varsa, onu büyüten ne varsa tam karşısındaydı işte. Sert çehresi daha da gerilirken başını yukarıya kaldırdı. Annesi içeriye girmiş olmalıydı ki balkonda kimse yoktu. Onun verd...