Gecenin üçünde sırılsıklam bir şekilde evime dönmüştük. Açık market ararken oyalandığımızdan, bir de Yankı'nın yağmurda yürüyüş yapmak istemiş olmasından dolayı bu kadar geç dönmüştük. Yoksa ben bu kadar geç döner miydim eve? Evet. Neyse.
Eve girer girmez üstümdekileri çıkardım. Yankı şaşkınlıkla bana bakarken onu koridorda bırakıp odama ilerledim. Temiz birkaç kıyafet çıkarıp koridorda bıraktığım kızın yanına döndüm. "Al, üşütme." dedim. Başıyla onaylayıp oturma odasına ilerledi. Ben de onu rahatsız etmemek amacıyla odama girdim. Üstüme gri bir sweatshirt giyip altıma, ekoseli pijamamı giydim.
Oturma odasına girdiğimde Yankı da giyinmişti benim gibi. Islak kıyafetlerini eline alıp banyoya girerek kirlilerin arasına attı. Minik adımlarla yanıma döndüğünde karşımdaki koltuğa oturmuştu. Sessizlik içinde benim gözlerimi izlemeye başladı."Uykun var mı?"
Hayır anlamında başını salladı. Kalkıp mutfağa ilerledim. Karnı aç olmalıydı. Küçüklükten beri çok fazla yemek yiyen biri olmamıştım, hatta bir süredir neredeyse yemek yemiyordum. Öğünlerimi bir şekilde geçiştiriyordum, biliyorum yaptığım hiç sağlıklı değildi ama içimden gelmiyordu yemek yemek. Buna rağmen çok fazla kilo da vermemiştim. Bugün Yankı'yla yaptığımız kahvaltıdan sonra gün boyu yalnızca sigara içmiştik. Mutfaktan seslendim. "Aç mısın?"
"Hayır." dediğinde şaşırmıştım. Aç olmasını bekliyordum doğrusu. Arkamdan duyduğum adım sesleriyle yüzümü kapıya döndüm. Yankı, marketten aldıklarımızla birlikte gelip masanın üzerine oturdu. Poşetten yeni bir sigara çıkarıp ucunu yaktı. Ben de aynı şekilde bir dal aldım kendime. O masada oturup beni izlerken buzdolabını açtım.
Yeniden önüme döndüm. "Kahve mi votka mı?" diye sordum. Soruma kıkırdadı, "İnsanlar genelde çay mı kahve mi diye sorar." dedi. Dediğine güldüm.
Sonrasında soruma cevap verdi. "İkisi bir arada nasıl olur ki?"
"Acı."
"Deneyelim." dedi. Başımla onaylayıp kahve için ocağa su koydum. İki kupa, iki de votka bardağı çıkarıp masaya bıraktım. Yanında yiyebileceğimiz bir şey olup olmadığına bakmak için etrafa bakındım. Tezgahta yeşil elma vardı, bence olurdu. Neden olmasın ki? Filtre kahvelerimiz hazır olduğunda iki adet elmayı da yıkayıp masaya bıraktım.
Yankı masadan inip sandalyelerden birine oturdu. Önündeki votkayı kafasına diktiğinde yüzünü buruşturarak bardağı geri koydu. Yüzündeki ifade kusacak gibiydi, çok komik gözüküyordu. Sesli bir şekilde güldüğümde kaşlarını çatarak bana dikti bakışlarını.
"İlk defa sek içiyorum." dedi, ifadesi hala kusmaya hazırmış gibiydi. Gülümsedim, "Ne diye içmek istedin madem?"
"Sen teklif ettin." dedi ve önündeki elmadan büyük bir ısırık aldı.
Kahvemden bir yudum aldım. Biten sigarayı masaya bastırarak söndürdüm. "Artık anlatacak mısın neden oraya çıktığını?" dedim.
Bir süre bakışları donuklaştı. Kararsız gözüküyordu, sanki anlatmak istiyor ama korkuyor gibi bakıyordu. Önündeki bardağa biraz daha votkadan doldurdum. Kendi bardağımdakini kafama diktiğimde, acı sıvının boğazımı yakarak geçmesi hoşuma gitmişti. Kendime de bir bardak daha doldurdum.
"Tıp okumak istemiyorum. Ailem çok baskıcı bu konuda, her zaman en iyi olmalıyım." kahvesini yudumlayıp derin bir nefes aldı. "Sınavlarımın neredeyse hepsinden kaldım ve büyük ihtimalle sınıfta kalacağım. Zaten bir süredir iyi hissetmiyorum, kendimde en ufak bir hareket edecek gücü bulamıyorum. Bak biliyorum bunlar çok basit görüyor olabilir..." masadaki eline elimi uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eclipse -gxg
ChickLitHayatın farklı yönlere savurduğu iki gencin rastgele bir karşılaşması...