Saat üçü geçeli çok oldu. Kollarımın arasında üç aydır, belki biraz daha uzun süredir, tanıdığım sarışın bir kız uzanıyor. Ay ışığı pencereden içeri girmiş üzerimize örttüğümüz battaniyenin üzerinde desenler çiziyor. Işık sayesinde Yankı'nın yüzünü net bir şekilde görebiliyorum. Düzenli nefes alışlarını dinliyor, göz kapakları zaman zaman hafifçe hareket edişini izliyorum bir süredir.
Uyumamıştım ya da uyuyamamıştım. Ne denirse artık. Akşamımız güzel geçmişti. Yankı'nın seçtiği romantik komedi olan bir filmi izledik. Sohbet ettik uzun uzun, her zamanki gibi. Onu sanki daha uzun süredir tanıyormuş gibi hissediyordum ama böyle bir şeyin olması imkansızdı. Parmaklarımı sarı saçlarında gezdirdim. Bu kadar kısa sürede nasıl kendine böylesine alıştırmıştı anlayamıyordum. Benim gibi biriyle neden konuşmaya devam ediyordu, neden böylesine iyi davranıyordu bilemiyordum. En çok da onun yanında neden böyle hissettiğime anlam veremiyordum. Ancak bu durumdan rahatsız değildim hatta benim şu an burada uzanabiliyor olmam, hala nefes alabiliyor olmam bu hisler sayesindeydi. Onun sayesindeydi.
Düşüncelere dalmış bir şekilde sarışını izlemeye devam ederken göz kapaklarım günün yorgunluğuna dayanamayarak kapanmaya çalışıyordu. Ben de buna direnmektense gözlerimi kapatarak sıcacık yatağın içinde uykuya daldım.
...
Alarm sesi ve güneş ışığı... Gözlerimi açtığımda Yankı'nın yanımda olmadığı gördüm. Gece ay ışığının girdiği camdan şimdi güneş ışınları hücum ediyordu. Gözlerimi tamamen açmayı başardığımda odanın ortasında dikilen kızı fark ettim. Çekingen bir tavırla sordu.
"Uyandırdım mı?" çalan alarmını kastediyor olmalıydı.
Gülümseyerek başımı onaylar anlamda salladım. Gülümsedigimi görünce onun da dudakları yukarı kırılmıştı. Minik adımlarla yanıma doğru geldi biraz bana baktıktan sonra yatağa oturdu. Ben hala uzanır pozisyondayken o ise tam yanımda oturuyordu. Uzun uzun gözlerimin içine baktı. Farkında değildi muhtemelen ama bunu çok sık yapıyordu.
Sırtımı doğrulttum ve onun gibi oturur bir hale geldim. Gözlerim istemsizce yeşil gözlerinden soluk pembe dudaklarına kaymıştı. Gözlerimi ayırmıyordum, sanki bakışlarım benim kontrolüm altında değildi. Güçlükle de olsa yeniden gözlerine bakmaya başladığımda onun da benim kurumuş dudaklarıma baktığını fark ettim. İhtiyaçla dudaklarımı yaladığımda yutkunduğunu gördüm. Yeşillerini gozlerime sabitlediğinde beceriksizce gülümsemeye çalıştım. Aklından geçenleri anlayabiliyordum sanki. Bu hareketim, yapmasını istediğim şeye onay verme amacı taşıyordu.
Anlamıştı.
Bakışlarını yeniden gözlerime çıkardığında gözünün ta içinden gelen parıltıyı görmüştüm. Bu his neydi bilmiyorum ama içimde bir şeyler hareketlenmişti. Aramızda santimetreler kala gözlerim kendinden kapanmıştı. İşte o an belki de en başından beri istediğim şeyi hissedebilmiştim. Şu an dudakları tam olarak dudaklarımın üzerindeydi.
Benim icin zaman kavramı yok olmuştu. Her şey yok olmuştu, içimde bir şeylerin parçalandığını, hareketlendigini hissediyordum. Dudaklarım, üzerinde hissettiği baskı ile alev alev yanıyordu.
İlk adımı o atmıştı, sıra bendeydi. Dudaklarımı araladım, o da bu anı bekliyor gibi üst dudağımı dudakları arasına hapsetti. Ben de onu taklit ederek alt dudağını emmeye başladım. Islak seslerimiz odada yankılanırken soluklanmak için biraz geri çekildi. Ama ben bunu istemiyordum, yeniden aradaki mesafeyi sıfıra indirdim. Bu kez aralık olan dudaklarından içeriye dilimi yolladım. Dilim ağzının içini keşfederken, onun dili de beni sarmalamaya başladı. Başlattığım uzun öpüşmenin ardından geri çekildim. İkimizde nefes nefese kalmıştık. Son kez dudaklarıma minik bir buse kondurup vücudunu geri çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eclipse -gxg
ChickLitHayatın farklı yönlere savurduğu iki gencin rastgele bir karşılaşması...