Uyanalı neredeyse iki saat oluyordu. Beyaz uzun kollu bir tişört ve siyah kumaş pantolon giyerek aynanın karşısına geçtim. Göz altlarımı kapatıp ceset gibi gözükmemek için biraz makyaj yaptım. Eşyalarımı alıp kapıdan çıkıyordum ki oturma odasından, yeni uyandığını belli eden bir ses tonuyla Yankı seslendi.
"Toprak."
"Efendim." diyerek bulunduğu odaya girdim. Koltukta sırtını dikleştirmiş bir şekilde uzanıyordu. "Nereye?" diye sordu bana.
"Okul." dediğimde başını aşağı yukarı sallayarak onayladı. Uykulu gözlerle beni izliyordu. "Sen kafana göre takıl." dedim.
Yine başını salladı, onaylamak amacıyla. Arkamı dönüp odadan çıkacağım esnada "Derslerin kaçta bitiyor?" diye sordu."İki sanırım." diye yanıtladım.
"Tamam. İyi dersler." diyerek yeniden yattı koltuk-yatağına. Ona son kez bakıp kapıdan çıktım.
...
Saat ikiyi biraz geçmişti. Binadan çıkıp yavaş adımlarla bahçe boyunca ilerledim. Kapının önüne geldiğimde beni bekleyen Yankı'yı görmeyi beklemiyordum. Gülümseyip yanına yürüdüm. O da gülümsedi. "Naber?" dedi bana gülümseyen yüzüyle.
"İyi. Hangi rüzgar attı buraya?" dedim.
"Toprak rüzgarı." dedi dalga geçer bir ses tonuyla.
"Yaa?"
Evet anlamında başını salladı. "Gel." diyerek önümden yürümeye başladı. Üzerinde dizinin hemen altında biten siyah bir kalem etek üzerinde de açık mavi bir sweatshirt vardı. "Kıyafetlerin tatlı olmuş." dedim. Bana baktı, yüzünde şaşırmış gibi bir ifade vardı. Bir dakika o kızarmış mıydı? Gözlerim yeşil gözleriyle buluştuğu gibi başını diğer tarafa çevirmiş, kısık bir sesle "Teşekkürler." demişti. Utanıyordu demek. Sevimli..
Çok geçmeden beyaz bir arabanın yanında durdu. Kapıyı açtığında şaşırmıştım. "Araban mı var?" diye sordum açtığı kapıdan içeri binerken.
Sürücü koltuğuna oturdu. "Yani, var ama... Daha doğrusu vardı.""Anlamadım."
Arabayı çalıştırıp bana döndü. "Ailem sınıfta kalacağımı öğrendiğinde büyük ihtimalle satacaklardır." dedi. Cümlesini söylerken yüzü asıktı. Başımla onu onayladım, teselli etmek için bir şeyler diyecektim ancak ne diyebilirdim ki? Önüne dönüp aracı sürmeye başladı. Aramızda süren kısa süreli sessizliği bozarak sordum. "Nereye gidiyoruz?"
"Yemek yemeye."
"Aç değilim." dediğimde gözleri kısa süreliğine benim gözlerimle buluştu. Ardından göz devirerek önüne baktı.
Cevap vermediğinde "Tamam." dedim kısık sesle. Koltuğa iyice yaslanıp odaklanmış bir şekilde direksiyonu kontrol eden Yankı'yı seyrediyordum. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki, ışıklarda durduğumuzda benim gibi yana dönerek bana baktı. Hiçbir şey demeden baktı bir süre, ardından elini radyoya uzatıp şarkı açtı. Bilmediğim bir şey çalıyordu, başımı cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım. Nihayet yeşil ışık yanıp yeniden hareket etmeye başlamıştık. Yolculuğumuz ne yazık ki uzun sürmedi. Uzun süren araba yolculuklarını çok seviyordum ama bu onlardan biri değildi.Arabayı park edip araçtan indi, ben de onu taklit ederek peşinden indim. Çok büyük olmayan ama şık bir restorana getirmişti bizi. Hava soğuk olduğundan restoranın geniş bahçesindeki masalara oturan yoktu. Biz de aykırı olmamak adına içeri girdik. Elini kısa bir süreliğine belime yerleştirip diğer eliyle boş bir masayı gösterdi. Neden bilmiyorum ama belimdeki elini çekince rahatsız hissetmiştim. Hayır belime elini koyduğu için değil, çektiği için. Gösterdiği masaya yürüdüm. Sandalyeye oturmadan önce,masamız cam kenarında olduğundan, gördüğü manzara dikkatimi çekmişti. Çok büyük olmayan bir göl vardı, yaz aylarında gelsek yemyeşil göreceğimiz türden bir yerdi. Ancak sonbaharın hüznü ağaçlara yansıyarak hepsinin birkaç kuru yaprakla kalmasına sebep olmuştu. Hava da tam bu görüntüye yakışır şekilde gri bulutlarla kaplıydı.
Yankı'nın "Otursana." diyişiyle hala ayakta olduğumu fark ettim. Karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. O esnada garson da önümüze iki tane menü bırakmıştı. "Ne istersin?" diye sordu Yankı, menüyü incelerken.
"Bilmem."
Bana bakmadan, "Seç işte bir şeyler." diye mırıldandı. Ben de dediğine uyarak menünün sayfalarını çevirmeye başladım. Çok geçmeden menüyü kapatarak masaya bıraktım. "Seçtin mi?" diye sordu.
"Evet."
"Tamam." dedi ve elini kaldırarak garsonu masamıza çağırdı.
İlk Yankı söyledi siparişini, "Tavuklu fajita."
"Chicken alfredo." dedim ben de. Garson başka bir isteğimiz olup olmadığını sorduktan sonra yanımızdan ayrıldı.
"Okul nasıl gidiyor?" diye sordu Yankı.
"Bilmiyorum ki."
Başıyla onayladı dediğimi. Onun sorusunu tekrarladım.
"Haftaya devam ederim." dedi.
"Geri kalmıyor musun böyle?" diye sordum.
Güldü, cidden değil alayla güldü. "Nasıl olsa kalacak değil miyim?"
"Kesin değil. Bilemezsin."
"Her neyse." diyerek konuşmanın bitmesine sebep oldu. Daha fazla uzatmamak adına söylemek istediklerimden vaz geçtim. Aramızda sessizlik hakim olduğunda elimi başıma yaslayarak dışarısını seyretmeye başladım. İçerisinin de sıcaklığıyla mayışmıştım ki Yankı'nın konuşması irkilmeme sebep oldu.
"Bir hafta önce tanışmıyorduk. Şu an birlikte yemek yiyoruz."
Cümlesini bitirmesiyle ona doğru döndüm. O ise az önce benim yaptığım gibi dışarıyı izlemekle meşguldü. "Öyle." dedim.
"Garip." dedi dalgın dalgın.
Bana bakmadığını bilsem de başımla onu onayladım. "Ya o gün dışarıda dolanıyor olmasaydın."
"Tanışamazdık." diye tamamladım onun cümlesini.
"Sanırım öyle olurdu."
"Boşver geçmişi." dedim birden onu motive etmek amacıyla. "Hıhım." gibi bir şeyler mırıldandı. İkimiz de sessizlik içinde dışarıyı izlerken siparişlerimiz gelmişti. Yankı garsona teşekkür edip yemeğine başladı. Benim yemediğimi görünce kaşlarını çatarak yeşil gözlerini bana dikti. Böyle baktığında sinirli gözüktüğünü düşünüyordu sanırım, farkında değildi ama bu hali onun daha tatlı olmasından başka bir şeye sebep olmuyordu.
"Yesene ya." dedi agresif bir ses tonuyla.
Gülümsedim ama dediğini yapmadım.
Bana bakış atıp gözlerini devirdi. Ardından kendi yemeğinden biraz alıp kaşığı bana doğru uzattı. Bunu yapmasını beklemiyordum, şaşkınlıkla gözlerim açıldı. "Bakıp durma da aç ağzını." dediğinde bu kez onunla uğraşmayıp dediğine uydum. O da yaptığımdan memnun olmuş olacak ki sırıtarak yemeğini yemeye devam etti.
Daha fazla üstelememek adına ben de kendi yemeğimi yedim.Yemeklerimizi bitirip hesabı ödeyerek, daha doğrusu Yankı'nın ısrarları üzerine o hesabı ödediğinde, restorandan çıktık. Arabasına bindiğimizde bana dönüp sordu. "Gitmek istediğin bir yer var mı?"
Olumsuz anlamda başımı salladım. Birkaç saniye hareket etmeden yolu izledi, ardından arabayı çalıştırarak yola koyuldu. Nereye gittiğimizi sormadım. Belki de eve gidiyoruzdur, belki de beni eve bırakıp kendi evine dönecektir. Sahi bundan sonra ne olacak, yani birden gelişen bu olaylar silsilesinin anlamı ne? Düşünmek istemiyordum, uzun zaman önce bir şeyler üzerinde derin derin düşünmeme kararı vermiştim. Pek âlâ da uyguluyordum bunu. Şimdi de öyle yaparak başımı cama yasladım, akıp giden yolu izlemeye başladım.Yemeğin verdiği ağırlıktan mıdır yoksa gece sürekli uyanarak doğru düzgün uyuyamamış olduğumdan mıdır bilmiyorum ama feci şekilde uykum vardı. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Gözlerimi kapatmadan önce son duyduğum şey ise çalan şarkıya kısık sesle, çekingence eşlik eden Yankı'nın sesiydi.
---
Bak akıyor yıldızlar
Söyle, sence bizim için mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eclipse -gxg
ChickLitHayatın farklı yönlere savurduğu iki gencin rastgele bir karşılaşması...