BÖLÜM 13

177 11 2
                                    


  Eve yaklaştığımda sabah henüz yeni aydınlanmaya başlamıştı. Etraf hafif mor ve mavilikle kapalıydı. Sabahın serin ayazı insanın suratına çarpıyordu.

  Nevra'nın şoförü bizim mahalleye girdiğinde ona durmasını söyledim. Arabadan indim. Suratıma çarpan soğuk, ağladığım için ıslanan yanaklarımı üşüttü. Şoför arabayı mahalleden uzaklaştırmaya başlayınca arkamdan başka bir araba geldi camını açıp hızla bir şeyler söyledi.

-Nevra Hanım uçuşu ayarladı. Bugün akşam 22.30'da Trabzon'a uçacaksınız. Biz de sizleri o zamana kadar koruma altında tutacağız.

  Onu anlamıştım, onaylamıştım ama cevap vermemiştim. Ellerim cebimde yürürken burnuma taze ve sıcak simit kokuları geldi. Başımı kaldırıp kokuya doğru çevirdiğimde bu saatte açık olan fırınla karşılaştım. Düşünmeden içeri girdim.

  İçeride sadece bir amca vardı. Fırından kürekle sıcak simitleri çıkartıyordu. Benim içeri girdiğimi görünce küreği bırakıp kasaya geldi

-Hoş geldin kızım, sabah sabah siftah yapacağız sayende erkencisin maşallah.

  Hafif bir tebessüm etmiştim hiç tanımadığım bu amcanın samimiyetine. Sonrasında aklıma üzerimde para olmadığı geldi. Ellerimle kabanımın ceplerini yokladım. Geçen gün yaptığım market alışverişinin para üstü olan 10 lira vardı cebimde.

-Kolay gelsin abi, kokusuna dayanamayıp geldim. İki simit alacaktım ama sadece 10 liram varmış. Sen bana bir simit verir misin?

  Fırıncı amca gülümsedi. Poşetini hazırlamaya koyuldu. Bir yerine iki simit bir de şekerli kurabiye koydu.

-Senin canın sağ olsun kızım, belli ağlamışsın gözlerin kızarmış, sen hala mütevazi olma derdindesin. Bu saate niye yoldasın, niye ağladın bilmem. Bildiğim tek şey senin 10 liran kazanılmış helal paradır. Helal 10 lira, haram 1000 liradan hayırlıdır kızım. Al afiyet olsun.

  Dayanamadım gözümden tekrar akmaya başladı yaşlar. Teşekkür edip parayı ödeyip çıktım fırından. Apartmana girip kendi daireme gittim. Anahtar üzerimde yoktu, Gökçe'de büyük ihtimalle uyuyordu. Yedek anahtarı sigorta kutusunun içine koymuştum. Onu alıp eve girdim. İlk işim lavaboya gidip elimi yüzümü yıkamak oldu. Ardından da mutfağa gidip çay suyu koydum. İçimden hıçkıra hıçkıra ağlamak gelse de korumam gereken bir kardeşim vardı. Masaya kahvaltılık bir şeyler koyup bir saat sonra Gökçe'yi uyandırdım.

-Gökçe'cim hadi kalk ablacım, kahvaltı yapalım konuşmamız gerek.

-Abla, saatin farkında mısın? Ne konuşacağız bu saatte?

-Trabzon'a gidiyoruz.

  Bu lafının üzerine Gökçe yatakta adeta zıpladı ama korkudan.

-Abla, ne Trabzon'u ben oradan kaçtım da geldim. Şimdi bizi barındırırlar mı zannediyorsun?

-Hemen yüzünü yıka, kendine gel. Seni mutfakta bekliyorum.

  Evet, Trabzon'a gitmek zorunda değildim belki. Başka Bir şehirde olabilirdi. Ama tekrar sıfırdan başlamak o an için hiç kolay gelmemişti. Trabzon en azından bildiğim bir şehirdi. Yeniden tanımama gerek kalmayacaktı. Mutfağa gittim çayları koydum. O sırada içeriye koşa koşa Gökçe girdi.

-Abla ben gitmem tekrar o köye. Okuyacağım ben ya!

-Köye gidiyoruz demedim zaten Gökçe. Trabzon'a gidiyoruz sadece. Burada artık bir işimiz yok.

-O ne demek abla? Kaydımı buraya aldık benim, sen burada çalışıyorsun. Nasıl olacak o iş?

  Her şeyi, hiçbir detayı atlamadan her şeyi Gökçe'ye anlattım. Çünkü kardeşim bazı şeyleri anlamayacak kadar küçük, yaşadığım şeylerden dolayı beni suçlayacak kadar büyük değildi. Aksine bir yerde hata yaptıysak birbirimizi tatlı dille uyarır, doğru bir şey yaptığımızda ilk biz tebrik ederdik. O yüzden ne biliyorsam her şeyi anlattım Gökçe'ye ve onun bana söylediği ilk söz şu olmuştu.

AŞK MESELESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin