“Bitkin düşmüş zamanla
Ya fiziksel formundan ayrılıp ruhunu verecekmiş yıldızlara
Ya deneyecekmiş Sora ile bir olup girmeye kaosaVe ellerindeki kaosu genişlettiğinde Sora
İçine yutmuş Elora'yı küçük bir parçamışçasına
Hükmettiği kaostan hissetmiş Sora
Şimdi bir olmuşlar çok sevdiği karısıylaSonra ayrılmış binlerce parçaya
Yok olmuş, güzel Elora
Kaos izin vermezmiş lordundan başkasına
Tanımalıymış avuçlarının içindekini SoraKarısının varoluşunu sonlandırdıysa da
Öfkesini yöneltmiş yıldızlara.”(Gökyüzü ve Yeryüzü Tarihi, Elora’nin Ölümü, Bilinen Mit.)
Yemek odasındaki gürültüler başımı ağrıtmaya başalmıştı. Akşam yemeklerinden nefret ediyordum. Burada oturup sohbeten eden insanların çoğunu kendi kardeşim olarak bile görmüyordum, sadece Leo ve belki benden küçük olanlar. Diğerleri yalnızca aynı evde yaşamak zorunda kaldığım yabancılardı.
Ayrıca bu akşamki yemek benim için daha katlanılmazdı, Dennes'le karşılaşmam aklımdan çıkmıyordu. Yanağımı okşadığında alaycı bir şeyler mırıldandıktan sonra kütüphaneden aceleyle ayrılmıştım. Küçük bir hareketiyle bile aklımı uçurmuştu.
Bakışlarımı gezdirerek Andra'yı buldum, yüzündeki kibirli gülümsemeyi görmeseydim belki evleneceği adamın hala bana ilgisi olduğu için üzülebilirdim. Ama yapmadım.
Ona bakmaya daha fazla katlanamadığımda bakışlarımı masanın başındaki boş sandalyeye çevirdim.
Babam Elza'nın ölümünden sonra yemeklere katılmayı reddediyordu. Onu anlamaya gayret gösteriyordum ama kendi çocuklarını cezanlandırmaya hakkı yoktu. Eşini kaybettiği için yaşamdan vazgeçemezdi, sorumluluklar vardı ve artık onları yapmadığı için hepimizi sıkıntıya sokuyordu. Bu yük en çok da Leo'nun omuzlarındaydı.
Her zamanki gibi yanımda oturuyordu, babamın boş sandelyesinden başımı ona çevirdim. Kahverengi saçları benimkilerden biraz daha açıktı, yüzümüz neredeyse hiç benzemiyordu çünkü ikimiz de görünüşümüzü annelerimizden almıştık. Onu incelerken iç çekişime engel olamadım, canlılıkla parlayan yüzü şimdi yorgunluğunu ele veriyordu.
Bakışlarımi hissetmiş olmalı ki kafasını kaldırdı. Göklerdeki tanrılara sadece onu mutlu etmeleri için yalvarabilirdim.
"Bugün Dennes'le karşılaştım." Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı, karşılaşma anıları yeniden aklıma gelirken dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Saray'a mi gittin?" Başımi iki yana sallayarak açıklamaya başladım. "Biraz okumak için kütüphaneye gitmiştim, orada karşılaştık."
Leo düşünceli bir şekilde yüzüme bakmaya devam ederken ne söylemesi gerektiğine karar vermeye çalışıyormuş gibiydi.
"Ilişkinize karışmak istemiyorum ama onun Andra'yla nişanlı olduğunu unutma." dediğinde sessiz kalarak bakışlarımi önüme çevirdim. Zaten aklımdan lanet bir saniye bile çıkmıyordu.
Sessizliğim hoşuna gitmemiş olmalı ki bu sefer konuştuğunda ses tonu daha sertti. Leo, en yakın arkadaşı ve küçük kız kardeşinin zehirli ilişkine çocukluğundan beri şahit oluyordu. Dennes'i sevdiğini biliyordum ama beni üzmesine de sessiz kalmazdı.
"Ona senden uzak kalmasını söyleyeceğim. Yakında evlenecek, aptal oyunlarına son verse iyi olur."
"Oyun falan yok, Leo. Sadece kütüphanede karşılaştık ve biraz konuştuk. Artık yakın olmasak da... sonuçta tamamen görmezden gelebileceğim birisi değil." Bana inanamadığıni belli eder şekilde iç çekti, en yakın arkadaşını tanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Melodisi
Fantasy"Çok uzun zaman önce Bir adam yaşarmış güller bahçesinde Adam aşıkmış güllerine Hayatı boyunca hiçbir kadını görmemiş gözleri, Hiçbir tatlı ses çalamamış kalbini Gülleriymiş tek aşkı. İlgilenmediği bir gün yokmuş onlarla Her gün sular, onlarla kon...