"Sonbahar.
Kuruyan yapraklar, ardından düşerler. İnsanlar bunu romantik bulurlar. Ama ne için? Bir yaprağın tekrardan tomurcuklanması, çiçek açması, hayatına adapte olmasının ardından solması, kuruması. Yeni yeni alıştığı yerine, dalından tekrar ayrı kalması.Evimin önünde bir ağaç var. Dallarından durmadan yapraklar düşüyor. Biz de mi öyle düşeceğiz? Aramızdan ilk kim gidecek? Umarım ilk ben olurum çünkü birisinin kaybını tekrar kaldıracak bir yüreğe sahip değilim.
Korkuyorum. Her şeyden çok korkuyorum.
Biz neye bulaştık?"Defterimin kapağını kapatıp bir süre gözlerim kapalı bir şekilde kafamı yatak başlığına dayalı durdum. Gerçekten de okulu bitirdikten sonra kafamdaki en büyük sorulardan birisi neye bulaştığımızdı. Neden diğerleri gibi normal bir hayatı tercih etmiyorduk? Neden illa belanın kucağına atlıyorduk?
Evan'ın banyodan çıkmasını bekliyordum. Açıkçası çok komikti. Hayatın boyunca evlilikten, evli yaşamından nefret ederek büyümüş birisiydim ama şimdi Evan ile evlendiğimden, aynı evde kaldığımızdan beri fikrim değişmişti.
Benim evim oydu. Ben, Evan olmadan nasıl yaşayacağımı unutmuştum. Her sabah yatakta onun yüzünü görmeyi, kahvaltı yapmayı, işe giderken beraber hazırlanmayı, akşam dönüşte yorgun olduğumuz için salonda sessizce beraber oturmamız, iş yerinin dedikodularını yapmayı, yatağa geçmemizi, yatakta saatler atlatmamızı... Bunları yapmadan nasıl yaşıyormuşum anlamıyordum.
Yatağın yanındaki komodinin çekmecesini açıp kremi bulmaya çalıştım. Elime gelen başka defter ile kısa bir duraksamadan sonra pes ederek defteri aldım.
Annemin defterini okumaya cesaret edemiyordum. Üstünden kaç ay geçmişti ama defteri çekmecede bırakmış, elimi dahi sürmemiştim. Kapağını kısa bir süre inceledikten sonra ilk sayfasını açtım. Düzgün bir yazı değildi, on üç yaşında bu defteri tutmaya başladığı belliydi,
"Çok sıkıldım. Artık evdeki kimseyle doğru dürüst konuşamıyorum bile. Ne desem sürekli bana kızıyorlar, sürekli canımı yakıyorlar.
Yazları evde durmak istemiyorum. Hogwarts'ta az da olsa arkadaşlarım var. Onlar bana zarar veremiyor, bağıramıyor.Ben ne yaptım? Neden bana bu kadar kötü davranıyorlar? Neden ailemden nefret etmek zorundayım? Onların yanında onları seviyormuşum gibi davranmaktan sıkıldım. Kaçıp gitmek istiyorum."
Okuduğum kısımlar boğazımda düğüm oluştururken acı acı sırıttım, sessizce mırıldandım, "Kendin geçmişinden kaçamadığın için çocuklarını kendinden kaçırıyorsun. Yazık."
"Daha on üç yaşında olmama rağmen şimdiden beni kiminle evlendireceklerini düşünüyorlar. Aptal Orion birinci sırada. Ondan nefret ediyorum! Tıpkı babam gibi .
Bunu anneme söylediğimde bana 'İstediğin kadar böyle erkeklerden uzak durmaya çalış. Kaçamazsın. Baban gibi birisini bulacaksın. Sen hepimiz gibi hastalıklısın.' Dedi ve yine lanet uyguladı.
Evlenmek istemiyorum. Çalışmak istiyorum, dünyayı gezmek istiyorum. Yine de benim bu evde sözüm geçmeyecek. Boşuna nefes tüketeceğim."
Neredeyse yedi sekiz sayfa okudum. Hepsinde aynı şikayetler vardı. Kendi defterime yazdıklarıma çok benziyordu. Annemin defterini geri çekmeceye koyup kendi defterimi açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we are the end. / evan rosier.
Fiksi Penggemar☆ ' "Biz onlar gibi değildik. Biz beraberken... Bütün zaman dilimleri yavaşlar, belki de yok olurdu. İnsanların yanında duygusuz, acımasız, psikopat gibi davranırdık ama birbirimizin yanında... İçimizde, en en derin kuytularımıza özenle sakladığımı...