Parmaklarımın ağrımasıyla oturduğum koltukta doğruldum ve geriye doğru esnedim. Epey yorulmuştum.
Kapımın çalmasıyla, bacaklarımın üzerinde duran dizüstü bilgisayarımı yanıma bıraktım ve istemeye istemeye koltuktan kalktım. Kalkar kalkmaz sakarlığımı göstererek ayak serçe parmağımı sehpanın köşesine vurdum. "Ahh!" Refleksle bağırdığımda söylene söylene kapıyı açtım.
"Senin geleceğin zamanı s-" diye tamamlayacağım sırada karşımda gördüğüm kişiyle sustum.
"Hop hop n'oluyoruz?"
Gelen Çınar'dı.
"Sen miydin ya?" Diyerek oflaya oflaya içeri geçtim. O da kapıyı kapatarak peşimden geldi ve kendini rahat bir şekilde koltuğa attı.
"Kahve?"
"Olur."
Mutfağa ilerleyip kahve makinesinin başına geçtim ve tek ayağımı diğer bacağıma yaslayarak, çalıştırıp olmasını bekledim.
Çınar da yine peşimden gelmiş, sandalyeye oturmuştu. "Haberin var mı?" Diye sordu bir anda. Hep aynı şeyi yapıyordu. Buraya gelip sürekli kardeşinden bahsediyordu.
Hışımla arkamı döndüm. "Yok haberim falan! Sürekli aynı şeyleri sormaktan vazgeç."
"Kimi sorduğumu da nereden biliyorsun?" Sırıtırak sorduğu soru karşısında sinirden deliye dönmemek için kendimi zor tuttum.
"Buraya gelip başka bir şeyden bahsettiğin mi var Çınar?" Gözlerimi devirdim ve kahve makinesinin bittiğini belirten sesi duyar duymaz ona sırtımı döndüm. Kahveyi fincanlara boşaltıp masaya koydum ve karşısına oturdum.
"Atsaydın," dedi alayla Çınar.
"Bana bak Çınar zaten canım burnumda bir de seninle uğraşmayayım."
Çınar ellerini 'ben masumum' dercesine kaldırdı ve ağzına hayali bir fermuar çekti.
"Bir doktor," dediğimde Çınar'ın kasları havalandı. Tam ağzını aralamış konuşacakken ondan önce davrandım. "Haberin detaylarını merak ediyorsan hesabıma göz atabilirsin Çınar'cığım."
Çınar kahkaha atarak telefonunu çıkardı ve bir şeylere tıklayıp ekrana odaklandı. Suratındaki ifadeyi merak ettiğim için onu izledim. Kavisli kaşları havalandığında çok da şaşkın görünmediğini fark ettim.
"Bu haberi kendi rızanla mı yaptın?" Asıl şaşkınlığı anlaşılmıştı. Tabii ki de haberi kendi rızamla yapmamıştım. Üstlerimden aldığım haberi yayımlamakla sorumluydum ve gelen haber de buydu. Bende işimi yapmıştım.
"Yoo," diyerek Çınar'a kısa ve açıklayıcı bir cevap verdim. Artık soğuduğunu düşündüğüm kahvemden bir yudum almak için dudaklarıma götürdüm.
Gülerek başını salladı Çınar. "Özgür de burada."
Dudaklarıma götürdüğüm kahve fincanı öylece elimde kaldı. Rahat bir tavır takınarak kahvemden bir yudum almaya çalıştım ancak boğazıma bir yumru oturmuştu. "Ee?"
"Ee'si," diyerek lafı ağzında geveledi. "Görüşmeyecek misin?" Karın ağrısı belli olmuştu.
"Tabii ki de," dedim gülümseyerek. Bu onu şaşırttı. "Hayır," diye ekledim hemen ardından, gülümseyen ifademi yüzümden silip. Ne olsun istiyordu anlamış değildim.
"Yine bildiğimiz gibisin."
"Ve maalesef sen de öylesin. Buraya gelip sürekli aynı şeyi yapmaktan sıkılmadın mı?" Kaşlarını kaldırdı 'ne yapıyormuşum ki?' der gibi.
"Yapma Çınar, anlamıyor muyum sanıyorsun? Buraya gelip sürekli bir imalar, alttan alttan Özgür'den bahsetmeler? Biz o gün ayrıldık, bitti. Bana bir söz verdi ve tutmamayı tercih etti. Bu onun kendi seçimiydi, bende saygı duymayı seçtim. O kadar."
Söylediklerime Çınar sadece başını salladı ve daha da bir şey söyleyemedi.
***
Uzun zamandır başka ülkede olduğu için kullanamadığı motorunu kullanırken, gerçekten yaşadığını hissediyordu Özgür.
Yıllar sonra ilk kez Türkiye'ye gelmişti. Yıllar sonra ilk kez gerçek bir nefes almıştı.
Uçaktan iner inmez motorunu aldığında, gideceği adres belliydi. Özgür'le buluştuğu ilk yere gidecekti. Gönül isterdi ki direkt onun yanına gidebilsin ama yüzü yoktu. Bir söz vermişti ancak tutmamıştı.
Aynı şeyi ona ikinci defa yaşatmıştı.
Motorunu yavaşlatıp bir yere bıraktı ve beraber oturdukları banka doğru ilerledi. Oturmadı banka. Sadece öylece, orada dikildi.
Burada olmadığı süre boyunca Amerika'da hedefine ulaşıp doktor olmuştu. Sadece çalışmıştı, başka hiçbir şey yapmamıştı. Okulu dışında dışarıya çıkmamıştı.
İlk zamanlar sürekli Özgür'ü arayıp onunla konuşurdu ancak bir süre sonra bu da sona ermişti. Aramadığı süre boyunca ondan haber alabilmek için onun en yakın arkadaşlarından biri olan Cenk'le konuşmuştu. Ancak onunla da bir süre sonra irtibatı kesmişti.
İstediği mesleği elde ettiğini biliyordu Özgür. Gazeteci olmuştu. Tüm yayımladığı en alakasız haberi bile kelimesi kelimesine ezberlemişti. Arada bir de hobi olarak modellik yaptığını da biliyordu. Özgür o gün söyleyememişti ama eğer söyleyebilseydi, modellik fotoğraflarında ona ne kadar seksi göründüğünü söylerdi.
Telefonuna gelen yüksek sesli bildirim kulaklarına dolduğunda düşünceleri bir anlığına uçup gitti. Cebinden telefonu çıkararak, ekrana baktığında hakkında bir haber yapılmış olduğunu gördü. Silip geçecekti ama altında gördüğü isimle hızla telefonu açıp habere tıkladı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ünlü Doktor Özgür Dinçer sayesinde küçük bir kız çocuğunun hayatı kurtuldu!
Bildiğiniz üzere eski bir oyuncu olan Özgür Dinçer, uzun bir zaman önce aramızdan ayrıldı ve gözlerden uzaklara çekildi.
Ancak son zamanlarda alınan haberlere göre Özgür Dinçer tekrardan gündemimizde!
Amerikalı bir vatandaş olan küçük bir kız çocuğu maalesef ki erken yaşta lösemi hastalığına yakalandı. Hastalığının son evrelerinde olan kız çocuğunun kurtulması imkansız gibi görünüyordu. Ancak üç gün önce ameliyata alınan kız çocuğunun ameliyatının başarılı geçmesiyle küçük kız hayata döndü.