0.9 - değişiyorsun

497 59 66
                                    

"Jennie'yle aranızdaki şeyin anlaşılmadığını mı sanıyorsun?"

"Jungkook da Jimin de, hepimiz her şeyin farkındayız."

"Gülüşmelerinizin, bakışmalarınızın.."

"Sana güvendiğim için sesimi çıkartmayacaktım, ama böyle olmaz Taehyung. O kıza bir yanlışının dokunmasına göz göre göre izin veremem, Jennie henüz çok genç."

"Beni anlıyorsun değil mi? Uzak kalmanız en iyisi."

Bay Jung'ın babamı arayıp Jennie'yle olan akşam yemeğimizden bahsettiği günden beri, kendi evimde kalmaya başlamıştım.

Babam o gece ihaleyi bile umursamadan hemen eve dönmemizi istemişti.

Evet, en yakın dostuna verdiği kızın bana emanet sözü işlerinden bile önemliydi onun için. Jennie odasında ağlarken, çalışma odasında bana uzun bir nutuk çekmişti ve söyledikleri hâlâ kafamda yankılanıyordu.

Ona zarar vereceğimi, üzeceğimi düşünmüştü. Fakat Jennie'yi üzen asıl şey, ben değil, ayrı kalmamızdı.

Bir de dalga geçer gibi bana güvendiğini, ama aynı evde yaşamamızın doğru olmayacağını zırvalamıştı.

Aramızdaki ilişkinin sağlıklı olmadığını biliyordum, ama evleri ayırarak bizi birbirimizden uzak tutacağını düşünmesi, saçmalıktan ibaretti çünkü Jennie babama arkadaşlarında kalacağını söylediği her gece, benim kollarımdaydı.

Hatta aynı evde yaşarken geçirdiğimiz zamandan bile daha çok görüşmeye başlamıştık. Evdeyken yalnızca herkes uyuduğunda beraber vakit geçirebiliyorduk, fakat şimdi.. Onu okuldan alıyordum, Jungkook, Jimin ve babam varken değil, baş başa yemek yiyorduk, babam Jennie'nin okulda, benimse büroda olduğumu düşünürken gezip dolaşabiliyorduk. Evet, artık her gün beraber uyumuyor olabilirdik, ama daha çok birlikte olduğumuz kesindi.

Ve şimdi, Jennie'nin ısrarıyla -saatlerce başımın etini yemesiyle- onun istediği bir mekana gelmiştik. Pekâlâ, yaşım gereği artık böyle mekanlardan keyif almıyor olabilirdim, ama Jennie hâlâ çok gençti, ve eğlenmeye ihtiyacı olduğunu biliyordum.

Mini eteğini, ve göbeğini açık bırakıp incecik belini gözler önüne seren bluzunu giyip hazırlandığında, kendisi gibi gözükmüyordu. Tarzının tamamen dışında bir renk olan siyah giymişti ilk defa, fakat etrafına ışık saçan gösterişli bir mum gibi parıldadığını inkar edemezdim. Onun dikkat çekmesi için ışıl ışıl, ya da rengarenk şeylere ihtiyacı yoktu. Yüzü, ve fiziği zaten ne giyerse giysin onu dünyanın en güzel varlığıymış gibi gösteriyordu.

Evden çıkmadan önce, bedenime yaslandığında, ve dudaklarıma doğru, "Sana nasıl eğlenildiğini hatırlatacağım." dediğinde beni nelerin beklediğini az çok tahmin edebiliyordum.

Ben viski içerken, onun hafif bir kokteyl içmesini onaylamıştım, ve biraz gülüşerek sohbet ettikten sonra dans etmemiz için ısrar etmişti. Bu hiç tarzım olmayan mekana onun isteğiyle gelmiş olabilirdim, ama ısrarları bu sefer kesinlikle işe yaramayacaktı. Slow şarkılar istisnası dışında asla dans etmezdim çünkü. Şu an mekanda son ses The Weeknd çalması beni harekete geçiremezdi.

Ya da geçirirdi, çünkü Jennie o zaman beni izle diyerek dans edenlerin arasına karıştığında, ve bedenini şarkıyla uyum içerisinde nasıl kıvırdığını gördüğümde kesinlikle güneylerime doğru bir hareketlenme olmuştu.

Şarkının ne olduğunu bilmiyordum bile, caz dışında pek bir şey dinlemezdim ancak ana dilim gibi bildiğim ingilizcem sayesinde aşırı erotik bir şey çaldığının farkındaydım. Jennie'nin vücudunu oynatış şekli, ve çalan şarkının edepsiz sözleri ortamı her geçen saniye daha da sıcak hale getiriyor, içkinin boğazımdan kayıp gitmesini zorlaştırıyordu. Dans ederken yüzündeki o oyunbaz gülümsemeyle bana nasıl baktığından söz etmiyordum bile.

fishtail | taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin