URGAN

12 2 8
                                    

Anıl Durmuş, Ben Duramam.

İnsanın iç sıkıntısı urgan gibi boğazına dolanıp nefesini kesebiliyormuş.


Birini çok sevip kaybedince de böyle hissediyor insan. O kayıp, urgan olup boğazına dolanır, yaşamaması gereken ne varsa yaşatırmış.
Sesini çıkarmasına izin vermez, ruhu çekilmiş gibi etrafına bakmasını sağlarmış. Dar ağacında sallanmak gibi değil, ayağının altında bulunan sandalyeye gözlerini dikip bakarken gelişi güzel tekmelemek gibiymiş.

Nasıl bir urgansa sizi ölümle burun buruna getirir ama ölmenize asla izin vermezdi. Bile bile tekmelediğiniz o sandalyeyi izlemeye sizi mahkum eder içten içe yavaşça tükenirdiniz. Sinsice.

Hiç beklemediğiniz anda çok sevdiğiniz biri tarafından kandırılmak gibiymiş boğazınıza sarılan urgan.

Gözünün karasına mı kandım kaşının yarasına mı bilmiyorum Katran. Ama, ama ben sana ölüme kafa tutacak, ölümle savaşacak kadar, kandım.
Sonra kandırıldım.
Ölümle aynı yolda yürüyecek, kendi nefesimi kesmek isteyecek kadar, kandırıldım.

Senden bana gelen her şey kör kütük kabulümdü. Kabulüm.

Katran daha çok küçükken terk edildiğini bilmeden babasının gelmesini günlerce aylarca beklemiş, geldiği an babasına kavuşmak için evinin kapısından yalın ayak dışarı koşan, sabırsızlanıp daha babasına varamadan takılıp dizlerinin üzerine yere düşen küçük çocuklar vardır, o küçük çocuklar gibiydim. Avuç içleri kanasa, dizleri parçalansa bile gülerek yerden kalkan ve babasına koşmaya devam eden o küçük çocuklar. Her zaman birden fazla olan.

Kendisi bir avuçken kalbini avuçları arasına alıp elinde tutan, koşulsuzca sana sunan o küçük çocuk. Önemi yoktu. Seni sevdiği için kalbine ne yapacağının en ufak bir önemi yoktu.

Ben sana çıkan her yolda sırf sonunda sana kavuşmak var diye güle oynaya yürüdüm. Yürüdüm, durdum, yürüdüm, koştum.

"Gel," dedin. "Gel, ben burdayım." Geldim, kapına dayandım. İçeri gireceğime o kadar emindim ki. Oradaydın çünkü. Ama giremedim. Güle oynaya, koşa koşa geldiğim kapından içim çıkarmış gibi ağlayarak geri döndüm. Senin sandığım o kapı senin değilmiş...

Sanmıştım, kanmıştım, kandırılmıştım.
Yine başa sarmıştım.

"Hiç beklemediğiniz anda çok sevdiğiniz biri tarafından kandırılmak gibiymiş boğazınıza sarılan urgan."




Katranına buladım boğazıma doladığın urganı, döndüm durdum etrafımda.
Çıkacak sandalye bulamayınca,
Gökyüzünü yaptım tavan.

Beyaz bulutlardan sarkarken,
Fısıldadım en sevdiğin şarkıyı.
Gözlerin kanlanmış sevgilim,
Avuç içlerimi taşa çevirdin.

Esra Yanar

Katran ve ZiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin