Aynaya bakarken kıyafetlerimi inceledim, kombinim biraz tatlı bir kombindi. Aynaya sırtımı dönüp kombinimin arkadan nasıl göründüğüne baktım. Ardından yüzümü ve gövdemi tekrar aynaya dönüp saçlarımı inceledim.
Saçlarımı olduğu gibi, düzleştirmeden kıvırcık ve uzun bir halde bırakmıştım. Bu saç modeli benim pek hoşuma gitmese de çevremdekiler hep bu modelin bana fazlasıyla yakıştığını söylüyordu.
Telefonumu sehpadan alarak saate baktım. 01.26 olduğunu gördüğümde güzel göründüğümden emin olarak kapıya doğru ilerledim.
01.27
Saatin son dakikası değiştiği anda kapım çalmıştı, bunu bekliyormuş gibicesine hızlıca kapıyı açarak karşımda gördüğüm kişiye baktım.
"Kapıda mı bekliyordun yoksa?" dedim gülerek, çünkü tam saat değiştiği anda zilin çalması çok da normal değildi.
"Diyene bak, kapıyı çaldığım anda açtın."
"Öyle mi olmuş?" diyerek salağa yattım ve dışarı adımımı attım, attığımda Minho beni belimden tutarak kendine yapıştırmış ve yan yana yürümemizi sağlamıştı.
"Öyle olmuş."
Arabaya yaklaşana kadar hiçbir şey dememiştim. Yolcu koltuğunun kapısını açarak oturmam için bekledi, oturduğumda kendi de sürücü koltuğuna oturup gaza bastığında "Neden bu kadar geç saatte bir yere gidiyoruz?" dedim bir sohbet başlatmak umuduyla.
Hafifçe güldü. "Gece insanıyım." Anladığımı belirtircesine bir mırıltı çıkardım ve başımı salladım. "Bu saatte benimle gelmeyi kabul ettiğine göre sen de benim gibi gece insanısın?"
"Ya sadece nezaketen kabul ettiysem?" diyerek dalga geçtim gözlerine bakarak, gözlerini çok kısa bir süreliğine yoldan ayırarak bana baktı ve hemen yola geri döndürdü.
"Nezaketen olsa bu kadar heyecanlı ve uykusuz olmazdın." Biraz yakalanmış gibiydim. Gerçekten heyecanlıydım ve gram uykum yoktu. Akşama kadar uyur, sabaha kadar ayakta dururdum. Bu yüzden gece insanı sayılabilirdim.
"Ne kadar uzağa gideceğiz?" dedim konuyu değiştirmek için. Bunun farkına varıp hafifçe gülerek beni yanıtladı. "Gelmek üzereyiz bile."
"Evime yakın bir yere mi gidiyoruz yani?"
"Evin şehrin merkezinde kaldığı için her yer yakın zaten." diyerek arabayı durdurdu ve gözlerini bana çevirdi. Geldiğimiz yer gerçekten evime yakın olmalıydı.
Nereye geldiğimizi görmek için etrafa bakacakken birden gözlerimdeki ve dudaklarımdaki baskıyla duraksadım. Gözlerim bir bezle kapatılmıştı, dudaklarım ise birinin dudaklarıyla kapanmıştı.
Şaşkınlıkla onun dudaklarının tadını çıkarırken elimi ellerine götürerek bezi çekmeye çalıştım. Gözümü kaplayan bezi çekmediğindeyse dudağını hafifçe dişleyip geri çekilmesini sağladım.
"Hayır, Jisung. Bezi kaldırmayacağım." dedi ve gözlerimde tuttuğu bezi bağlamaya başladı. "Uslu bir çocuk ol."
Taktığı lakaba gülerek başımı salladım. Nereye gidersek gidelim, Minho ile ölüme bile giderdim.
Kendi oturduğu yerdeki kapıyı açarak hızlı adımlarla yolcu koltuğunun olduğu kapıya geldi ve kapıyı açtı. Elimi rastgele bir yere atıp onun elini tutmayı denedim, fakat bu girişimimde başarısız olup onun cebindeki çakmak benzeri bir şeyi tutmuştum.
Gülerek "Bence eline hakim olmayı denemelisin, bebeğim. Biliyorsun, yoksa iyi şeyler olmayacak." dediğinde tuttuğum şeyin cebindeki çakmak benzeri herhangi bir şey olmadığı gerçeğiyle utançtan dudaklarımı içe doğru yuvarlayarak başımı eğdim ve ellerimle oynamaya başladım. Şuan domates gibi olduğuma emindim.
Elini uzatıp ellerimden birini avuçlarının içine alıp kalkmam ve arabadan çıkmam için beni yönlendirdiğinde onun yönergesine inip arabadan indim. İndiğimde arkamdan kapının kapanma gürültüsü geldi.
Onun yönergelerine uymaya devam edip ilerlemeye başladığımızda "Dikkatli ol, şimdi merdiven çıkacağız." dedi ve buna göre hareket ettim.
Yaklaşık on ya da on beş basamak merdiven çıktığımızda durduk. Minho elimi bıraktığında anahtar sesi, ardından da kapının açılma sesi gelmişti. Bu sefer belimden hafifçe iterek beni içeri doğru yönlendirdiğinde yavaş adımlarla içeri girdim.
"Şimdiden teşekkür olarak öpücüğümü istiyorum, tamam mı güzelim?" diyerek gözümdeki bezi çözmeye başladığında "Pekala." dedim uzatarak.
Aniden gözümdeki bez Minho'nun ellerinde durmaya başlarken gözlerimdeki karanlık silinmişti.
Etrafımı incelerken şaşkınlıktan kalp krizi geçirmek üzereydim. Cidden bunları Minho mu yapmıştı? Heyecanlı ve gözlerim büyümüş şekilde gözlerimi ona döndürdüm, yerde dizinin üstüne çökmüş bir şekilde elindeki içinde aşırı güzel ve pahalı görünen bir kolye olan kutuyla bana bakıyordu.
"Doğum günün kutlu olsun, Jisung. Sonraki doğum günlerinde doğum gününü sevgilin olarak kutlamak istiyorum. Kalan doğum günlerini benimle geçirmek ister miydin?"
Gözlerim onun bulunduğu pozisyon ve elinde tuttuğu kutu arasında gidip geliyordu. Bir ya da iki dakika geçmesine rağmen cevap verememiştim ama o sabırla beni beklemeye devam etmişti.
En sonunda heyecanla biraz bağırarak "Evet amına koyayım, evet!" dediğimde gülme krizine girmişti, hala büyülenmiş bir şekilde ona bakmaya devam ediyordum.
Ayağa kalkıp arkama geçti ve kolyeyi boynuma taktı, arkamdan ayrılmadan önce boynuma doğru fısıldamayı ihmal etmemişti.
"İyi ki doğmuşsun, sevgilim. İyi ki varsın."
—
reel hayatta olsa çok ıy ve vıcık olurdu ama bu bir kitap bu yüzden romantik geliyor.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
doriso | minsung
Fanfiction"Benim gitarımla çok tatlı duruyorsun, bu yüzden hediye etmek istedim." cr: naragasyungsuperboard (instagram) #minsung 16 #minho 4 #han 1 #leeknow 1 #leeminho 2 #hanjisung 2 #chanmin 8 -tamamlandı-