4. Bölüm

149 27 15
                                    

Gökçe telefonun arka kapağını çıkarıyordu ki annesinin çığlık sesini duydu. Telaşla seslerin geldiği odaya yöneldi. Yerde yatan babaannesinin başını dizlerine yatırmış annesini ve telefonda adres vermeye çalışan babasını görünce neler olduğunu anladı. Bu gece, babaannesinin kalp krizi geçirdiği geceydi. İlk seferinde bunu bir sonraki gün öğrenirken şimdi kanlı canlı yaşadığı için kalbi hızla çarpmaya başlamıştı.

"Anne! Ne oluyor?"

"Bilmiyorum Gökçe. Ses duyduk babanla, bir baktık yerde yatıyor."

Biraz sonra ambulans geldi. Sağlık görevlileri babaannesini taşırken annesi de aceleyle gitmek için hazırlanıyordu. Telaş içinde kendi arabalarına binerken "Kardeşin sana emanet Gökçe. Güzelce uyanıp okulunuza gidin annem." dedi.

İçi buruk bir şekilde odasına döndü. Yatağın üzerinde öylece duran telefona baktı. Oysa bu gece bu saçmalığı bitirecek ve olması gereken zamana gidecekti.

Yatağına uzandığında çoktan geri dönüşünü ertelemeye karar vermişti. Böyle bir durumda ailesini bırakıp gidecek olma fikri kendisini kötü hissettirmişti. 27 yaşında olduğuna göre abisinden bile büyüktü. Ne Göksu'yu ne de abisini 17 yaşındaki hiçbir şey bilmeyen bencil Gökçe'ye bırakıp gidemezdi.

Sabah erkenden uyandı. Çayın suyunu koyduktan sonra annesini arayıp babaannesinin durumunu sordu. İyi olduğunu ancak tedbir amaçlı birkaç gün daha hastanede kalacağını söyledi. Gökçe zaten babaannesinin 2 yıl sonra vefat edeceğini biliyordu.

Salondaki masaya son olarak ekmek sepetini koyduğunda arkasından gelen ıslık sesine döndü.

"Kız cimcime, sen bu kadar maharetli miydin?"

"Sana da günaydın küçük abi."

Evet tam olarak böyle görüyordu onu. Fiziksel olarak abi diyemeyecek kadar küçük geliyordu gözüne. İsmiyle hitap etme alışkanlığı da olmadığı için bu kelime çıkmıştı ağzından. Tam olarak küçük abi.

Abisi sandalyeye otururken ters ters baksa da ona takılmadan kız kardeşini uyandırmaya gitti. Göksu zorluk çıkarsa da mükemmel bir kahvaltı hazırladığını söyleyerek onu kaldırmayı başarmıştı.

"Abla, bu gerçek mi? Annem nerede? O da bu masayı görmeli."

Kardeşinin abartılı mimiklerine aldırış etmeden babaannesinin durumunu dün geceden başlayarak anlattı. Korkulacak bir şey olmadığını birkaç gün içinde eve döneceklerini de eklemeyi ihmal etmedi.

"Acaba diyorum acaba okula değil de hastaneye mi gitsek? Zavallı babaannem orada öylece yatarken benim ders dinleyecek halim yok."

"Hemen kahvaltını et ve hazırlan. Okula geç kalmayalım."

"Sana ne oluyor? 2 gündür okul delisi oldun."

"Göksu..."

"Var sen de bir tuhaflık ama neyse..."

***

Gökçe, Betül'ü okulun önünde beklerken  karşı kaldırımdan gelen Mete'yi gördü. Mete'nin yaşıtlarına göre uzun bir boyu ve keskin yüz hatları vardı. O yaşlarda bir gence göre oldukça dikkat çekiciydi.

Bunları düşününce kendinden küçükleri beğenen bir sübyancı olup olmadığını düşündü. Hayır kesinlikle değildi. Ama Mete gerçekten çok hoş görünüyordu. Tam bakışlarını ondan çekeceği sırada Mete'nin de kafasını kaldırmasıyla gözleri buluştu. Bakışlarını aceleyle elinde tuttuğu, normalde okula getirmesinin yasak olduğu, telefona indirdi. Hayır şimdi neden onunla göz göze gelmişti? Hiçbir zaman böyle bir şey yaşanmamıştı. Olsa mutlaka hatırlardı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Geçmiş Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin