"Hazır mısın Kkami?" Bisikletin sepetinden kuyruk sallaması ile pedalları çevirmeye başladım.
Sırt çantamdaki abur cuburlar ile yola çıkmıştım. Bir aylık tatilimin bitmesini beklemeden geldiğim bu şehirin merkezinden uzakta bir köyde öğretmenlik yapacaktım ancak henüz tatildeyken çevremi tanımak istiyordum. İki tarafı olabildiğine uzanan çimenliklerle çevrili bir yol üzerindeydim, neredeyse hiç bir araba geçmiyordu.
Hava ne sıcak ne de soğuktu, arada esen rüzgar ferahlık yaratıyordu. Akşama kadar devam edebilirmişim gibi hissediyordum, bakışlarımı indirerek baktığımda Kkami neşeyle etrafını izliyordu.
...
Yaklaşık bir saatlik yolculuğun ardından dinlenmek için bisikleti durdurmuştum, koltuğundan inmeden çantamın kenarından aldığım suyu içmeye başladım. Tatlı dostum içinde kap çıkartacakken sepetten inerek güneşin olduğu tarafa koşturmaya başladı, gülerek onu izledim; illaki geri gelirdi.Bir yerin etrafına daireler çizmeye başladı, aniden oranın orta noktasına atlayarak gözden kaybolduğunu farkettim, bisikletten inerek peşinden gittiğimde karanlığa inen basamaklar farkettim.Oldum olası hiç sevmediğim ışıksız zemine ilerlemeye tereddüt ederek ona seslendim.
"Kkami?!"Sesi gelmiyordu, korku ile yutkunarak basamaklardan aşağı ilerledim;merdivenin bittiği yere bisikletimi yaslayarak telefonumun fenerini açtım.
İnce düz bir koridor vardı karşımda, içimde kötü bir his oluştuyordu; dümdüz karşı tarafa ilerlemeye başladım, kendimi sakinleştirmeye çalışarak.
"Sakin ol, sadece karanlık; sana zarar veremez." bir an duraksadım. "Veremez, değil mi?"
"Kkami, nerdesin?"
Gelen havlama sesi ile olduğum koridordan soluma uzanan bir başka tarafa ilerledim. Her sonuna geldiğim koridorda başka yöne sapmak zorunda kalıyordum. Nefesimin hızlandığını hissettiğimde koşmaya başladım, bir an önce onu bulup gitmek istiyordum.Labirent gibi bir yerdeydim sanki; bir türlü onu bulamıyordum, koşar adımlarımın ardından durarak tekrar seslendim. "Kkami?"
Ses bu sefer sağ tarafımdan gelmişti, oraya dönerek telefonu tuttuğumda üstü beyaz altı siyah giyimli birinin o koridorun sonundan sola döndüğünü gördüm. Belki burada yaşayan biriydi, istesem yardım edebilirdi. Ya da evine izinsiz girdiğim için kızar mıydı?
"Hey!"
Cevap gelmemişti, peşinden koşarak ayrıma vardım, gittiği tarafa ileyleyecekken durdum. Yol yoktu, sol tarafım duvardı. "Nereye kayboldu?"Sağ tarafa döndüm, uzakta da olsa parlak yeşillikler gözüküyordu. Tereddütle attığım bir kaç adımdan sonra Kkami'nin sesini duymam ile hızlandım.
Betonun biterek çimenlere basmamla duraksadım. Aydınlıktı, yukarıda asılı ışıklar vardı. Çiçeklerle dolu bir bahçeydi burası, tam karşımda büyük yeşilliklerin sonunda, küçük bir sulak alan vardı. Kkami de oradaydı, maviliğin içerisine havlıyordu.
Yanına giderek derinlere baktığımda basamak gibi sıralı taşlar vardı ancak dibi gözükmüyordu.
Neden buranın yanına gelmişti ve neden havlıyordu, susamış mıydı? Hayır, öyle olsaydı çoktan susuzluğunu gidermeye çalışırdı.Başımı kaldırdım, duvarlar maviye boyanmıştı; bir yeraltı bahçesiydi ama burayı nasıl havalandırıyorlardı, güneş bile ulaşamazdı.
Kulaklarıma belli belirsiz bir melodi gelmeye başladı, Kkami'yi kucağıma aldım. "Hadi gidelim buradan..."Tekrar arkamı döndüğümde buraya açılan birbirinden uzak 5 kapı boşluğu farkettim, ben buraya hangisinden gelmiştim?
En sağ da yeşilliklerin devam ettiği dar bir patika fark ettim, oraya ilerledim belki de oradan çıkışa ulaşabilirdim.
Hiç bir yere sapmadan düz bir şekilde ilerliyordu, sonunda ise yine geniş bir bahçe vardı ve burada diğerinin aksine solmuş güller...
Sağ tarafımda kalan bir küçük kulübe vardı, yavaşça yaklaşarak kapısını açtım. Gıcırtı sesi ile aralanan tahtadan içeri adımladım, telefonu tekrar çıkartarak içeri çevirdim. "Yine karanlık, yine karanlık..."
İçeride bir kaç aletten başka bir şey yoktu, ne çıkış kapısı, ne de bir yol. Kulaklarıma ulaşan mırıltılarla oradan ayrıldım.
Tekrar aynı bahçeye döndüm, hangi yoldan geldiğimi ve nereye gideceğimi bilmiyordum.
Bir şekilde girişe ulaşırım diye düşünerek en soldaki girişe ilerledim.İçeri attığım ilk adımda ayakkabılarım ıslanmıştı, nereden geldiğini bilmediğim bir su koridor boyunca yayılmıştı. Buradan gelmemiş olabilirdim ama düşününce geldiğim yola hiç dikkat etmemiştim ve ıslak olup olmadığını hatırlamıyordum.
Darlığına rağmen uzun koridorda su damlalarının sesi ile telefonumun fenerini açıp ilerledim, aydınlıktan tamamen kopmuştum artık. Yol ayrımlarını incelemeye başladım, neredeyse her adımda bir yön değiştirilebilirdi. Ara ara bir kaç tane kapının yanından geçmiştim.
Varmadan önce soluma dönmüştüm, ardından sağ tarafımda bahçeye vardıysam şuan ilerlediğim yerde karşıma ilk çıkacak duvarın solunda olmalıydı ve oradan tekrar sağa dönecektim ancak sadece bu kadarını hatırlıyordum. Koridorun sonuna vardığımda sol tarafa döndüm. Tek yön sağ kalmıştı, oraya da ilerlediğimde karşıma sadece bir tane kapı çıktı.
"Tekrar bahçeye dönsem iyi olacak." derken geldiğim yerden bana yaklaşan koşma seslerini duyduğumda ani bir karar ile odaya girdim. Girdiğim yerin karşısında da bir kapı vardı ancak o kapıdan çıkmadan hemen önce sol tarafta da bir açıklık vardı.
O tarafa ilerleyecekken olduğum yerde bir süre bekledim, ben şu anda başka birisinin evinde ondan habersiz bulunuyordum ve üstüne üstlük odasına girmiştim.
Olanı anlatsam belki anlayışla karşılarlardı, ev sahibinin beni anlayacak olmasını umarak tekrar kapıyı açtım ancak aniden telefonun ışığı cızırtılarla kapandı. Boynumda hissettiğim nefesle kıpırdayamadım, olduğum yerde hareketsiz kaldım.
Kkami kucağımda havlamaya başlamıştı; kalbim bir süredir çok hızlı atıyordu, solunum sayım da normal değeri çoktan aşmış olmalıydı.
Gözlerim karardı; olduğum yere yığıldım, piyano sesleri gelmeye başlarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Melodisi /HYUNLİX
FanfictionKaranlık evin odalarında gezen yalnız bir ruh olan Hyunjin onu tekrar hayata döndürecek kişiyi beklemektedir. O sıralarda tesadüfen labirent gibi koridorlara giren ve yolunu kaybeden Yongbok ile karşılaşır. Hyunlix