Üşüyorum

63 7 28
                                    

Hafifçe araladığım gözlerimden yine aynı adamı gördüm, omuzuna inen siyah saçları ile karşımda arkası dönük duruyordu. "Sende kimsin?"

Duvara ilerleyerek ortadan kayboldu, içinden mi geçmişti?Gördüklerim bir hayal miydi?

Odanın içine bakınmaya başladım, büyük bir yatağın üzerinde uzanıyordum;çantam yanımda değildi. Hemen karşımda parçalanmış bir ayna, yanımda ise üzerinde mum yanan bir masa. Masanın üzerinde ışık kaynağı haricinde su ve havlu da vardı.

Zorlanarak da olsa olduğum yerden doğruldum. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı, hemen yanıbaşımda kırılmış aynaya yaklaştım; cam parçalarından kendime baktım. Burnumdan çeneme kadar akarak kurumuş kanı gördüm, az önce uzandığım yere çevirdim yönümü; orada da iz vardı.

Korktuğumda stres olduğumda kolaylıkla burnum kanıyordu, daha erken kanamış ve ben bunu farkedememiş de olabilirdim.

Masanın üzerindeki havluyu ıslatarak yüzümdeki kan izlerini silmeye başladım.
Kkami odada değildi, nerede olduğunu da bilmiyordum. Kendimden sonra yatağa yöneldim, hepsi çıkmasa bile izlerin bir kısmından kurtulabilirdim. Tam havluyu değdirdiğimde mum söndü, piyano sesi yankılanmaya başladı.

Elimi cebime götürdüm, telefonum da yoktu, karanlık içerisinde sadece kapının altındaki boşluktan gelen kızıllık vardı. Korkarak kapıya ilerledim, kulaklarımda aynı ses yankılanıyordu adımı söyleyen...
"Yongbok..." hayır bu sesin sadece düşüncem olduğunu biliyordum, geçmişten gelen bir anıydı sadece...
Umursamamaya çalışsam da titriyordum, derin bir nefes alarak kolu aşağı indirerek kapıyı araladım.

Koridora çıkarak bakındım, müzik daha yoğun geliyordu; yankılanıyor olmalıydı. Her bir kaç metrede bir yanan mumlar vardı, biraz bile olsa aydınlık sağlıyordu. İlerledikçe farketmiştim bazı yerlerde mumlar yanmıyor sanki yol tarif eder gibi bir kısmı işaret oluşturuyordu.

Aydınlık alanları takip ederek ilerledim. Sesin kaynağına vardığımda kapı eşiğinden içeri başımı uzattım, gördüğüm veya gördüğümü zannettiğim beden oturduğu piyanonun önünde çalmaya devam ediyordu. Kkami ise yanına oturmuştu.

Yandan görmüştüm yüzünü hiçbir ifade yok gibiydi, ne üzgün ne mutlu ne sinirli ne de başka bir şey... Duygudan yoksun bir heykel gibi gözlerini bile oynatmadan parmaklarını hareket ettirmeye devam ediyor.

Yanına bir kaç adım yaklaştığımda çalmayı bırakarak cebinden bir kağıt çıkardı ve piyano üzerine sabitleyerek kalktı.

"Hey, dur gitme." Ona adımladım. "Beni buradan çıkarır mısın? Kay-" Kaybolduğumu söyleyemeden yakaladığım bileği sanki aslında yokmuş gibi parmaklarımın içerisinden çekildi.
Ona dokunduğumu bile hissedememiştim, bakışlarımı tekrar çevirdiğimde o gitmişti.

Bıraktığı notu elime aldım, birkaç nota vardı çaldığı müziğe ait olmalı. Bakışlarım tüylü dostumu buldu, Kkami normalde kimsenin yanına gitmezdi ne olmuştu da birden benim yanımda durmaz olmuştu.

"Kkami ben gidiyorum." Onun yanıma gelip gelmeyeceğini denemek için kapıya yöneldiğimde arkamdan gelmeye başladı, kesin karnı acıkmıştı.

Çantamın nerede olduğunu bulmalıydım, ben dayanırdım ama onun kendini zorlamasını istemezdim. Koridora çıktığımda bu sefer beni karanlık karşılamıştı tekrar... "Eğer kibrit ya da çakmak görürsem kesin yanıma alacağım." diyerek korkuma rağmen bir kaç adım attım.

Karanlığa gözlerim az da olsa alışmaya başlamıştı, nesneler soluk mavimsi bir ışık var gibi görünüyordu.

Kulaklarımda yankılanan adım sesleri eşliğinde bir kaç yola daha sapmadan tekrar düz bir yolda ilerliyordum. Karşımda yol ayrımı çıkması ile nereye gideceğimi düşündüm, sağ tarafa dönerken birinin sol kolumu tuttuğunu hissederek başımı çevirdim ancak kimseyi görmedim. Bir anda uzakta mum yanması ile yol aydınlanmıştı. "Kimse var mı?"

Bu arada karşıma çıkan kişi her kimse hiçbir şekilde cevap vermiyordu ve bu beni sinir ediyordu. "Yoksa..." dedim kendi kendime. "Hayalet olabilir mi ya da başka bir şey?"

Işık kaynağına odaklı şekilde ilerledim, tam yaklaşırken ayağımın takılması ile dengemi koruyamayarak düştüm.

Önümde duran siyahlığın ne olduğunu tam anlayamıyordum, titreyen parmaklarıma rağmen elimle tutarak çektim. Yan tarafıma eğilerek ışığın ona vurmasını sağladım, sırt çantamdı.

İçinden kap çıkartacakken arkamda kalan bir kapı vurmaya başladı. Bir kaç kez çarpmanın sonucunda durdu, Kkami ise oraya koşmaya başladı.

Olduğum yerden kalkarak çantamı sırtıma aldım ve bende peşinden gittim, buradan çıkar çıkmaz ya ona tasma takacaktım ya da aşina olmadığım yerlere giderken yanımda getirmeyecektim.

Odanın içerisinde yerde feneri açık telefonumu gördüm, kılıfı üzerindeki civciv resimlerinden hemen tanımıştım. Yüzü yere bakarken elime alarak ters çevirdim ve ekranını açtım, aramalara girdim. Buradan kurtulmak istiyordum ve çıkışı aradıkça daha çok kaybolacaktım.

Bir kaç kez arama yapmaya çalışırken telefonun çekmediğini farkettim, gerçekten kaybolabileceğim en kötü yerlerden birinde kaldığımı düşündüm. Tekrarlı denemelerim de sonuç vermeyince odadan çıkarak ilerlemeye başladım, belki çıkışa yaklaşırdım da arama yapabilirdim.

Mesaj bildirimleri gelmeye başladı, nereden veya kimden olduğunu göremeden yazılar gelerek kaybolmaya başladı. Telefondan cızırtı sesleri gelmeye ve pembe mavi renkler çıkıp kaybolmaya başladı ardından ise ekranı kapanarak açıldı, tek bir yazı belirdi: Çok soğuk, üşüyorum...

Ne olduğunu anlamadan bir anda telefon ekranında beliren görüntü ile onu fırlatarak odadan çıktım.

Ekrandan bana bakan soluk beyaz ten üzerinde koyu kahve gözler...

Aşkın Melodisi /HYUNLİXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin