Kesiğin olduğu yere su dökerek yıkamaya başladım. Aklım gözlerinde kalmıştı, o hayal kırıklığı ile bakan çocuksu gözlerde... Dudaklarında, kaşlarında, gözleri dışında hiçbir yerinde yoktu üzüntünün izleri... Ama bakışları...
Başımı iki yana salladım, muhtemelen şuanda beni öldürme planları yapıyordu. Kan akması durduğunda sargı ile elimi sarmaya başladım. "Neden ona güveneyim? Güvenmem için bir sebep var mı?" bir an duraksadım. "Güvenmemek için var mı?"
"Seninle karşılaşmamız daha farklı olsaydı şuan aynı olmayabilirdik?"
Ne demek istiyordu? Ben onunla karşılaştığımı bile hatırlamıyordum, ilk kabuslarımda görmüştüm ve sebebini bile bilmememe rağmen yıllardır rüyalarımda beni kovalıyordu. Şuanda da onun olduğu bir rüyanın içerisindeydim.
Ani bir hareketle arkamı döndüm; siyah duman yığını gibiydi, dış hatları insanı oluşturacak şekilde bir bölgede yoğunlaşan. Gözleri olduğunu düşündüğüm iki parlak kırmızı nokta bana bakıyordu.
Ellerim yanda hazır bekliyordum, rüyalarımı kontrol etmeyi öğrenmiştim; bana zarar vermeye kalkması durumunda onu öldürürdüm. İçimde öfke vardı ancak yine de rüyada bile olsa birini öldürme fikri hoşuma gitmiyordu.
"Arkadaş olabilirdik..." Cümlesi ile beraber bana sarıldı, karşılık vermeden öylece durdum. Arkadaş olursak beni korkutmaz mıydı? Bundan sonra kabus olmayacak mıydı? Geceleri duyduğum sesler... Duvarlarda süzülen gölgeler... Bitecek miydi her şey?
Ona tek bir soru sordum. "Artık arkadaş mıyız?"
"Evet..."Beyaz bir ışık hakimiyet kurmuştu ardındansa alakasız bir rüyaya geçmiştim. Çok özlediğim arkadaşlarım ile bir evin içerisinde geziniyorduk, kapalı alanda alçak tavana çarpmadan ilerliyorduk. Gördüğüm kabuslarda mutlaka böyle bir yerde başıma bir şey gelirdi ancak hiçbir şey olmadı, çok özlediğim gülüşmelerimiz vardı sadece.
Bir hafta kadar bir süre kabuslar yerine çok nadir gördüğüm güzel rüyalar süsledi uykularımı... Deniz, güneş, çiçekler...
Geceleri ses yoktu, görüntü yoktu ama en önemlisi kesintili bir uyku yoktu. Tabi ben bunun sonsuza kadar böyle süreceğini sanıyordum... Ta ki o geceye kadar...Ne kadar da saftım...
Ardı ardına görüntüler oluşuyordu önümde; karanlık bir oda, siyah bir et parçası, çarşaflı birinin elinde beyaz bir kumaş ve ağlayan bir bebek... En uzun süren ise o bebeğin görüntüsüydü...
Sonrasında yaşananları tam hatırlamıyorum ancak bir süre sonrasında bir köprüden geçtiğimi hatırlıyorum, köprünün karşı tarafında okuluma gidecektim. Ama neden?
Esmer tenli bir kadın başındaki şalı uçmaması için tutarak yanımdan geçerken konuştu. "O bebek var ya..."
Hemen bakışlarımı ona çevirdim; rüyadaydım, birazdan kabus olacak bir rüya... Tenin esmerliğinde ışıldayan kireç rengine çalan parlaklıktan anlamıştım onun kabuslarımın başrolü olduğunu, istediği kılığa girebilirdi ancak kireç rengi tenini ve siyahın altında dahi kendini belli eden parlak sarı gözlerini gizleyemezdi.
Sol kolumu arkama doğru gerdim, her şeyden habersiz konuşmaya çalıştı. Bir şeyler anlatıyordu, bilincimi bulanıklaştırarak rüyada olduğum gerçeğini unutmamı sağlayacaktı.
Elimde kılıç olduğunu hayal ederek parmaklarımı sıktım ve onun boynuna savurdum ancak hiç bir etki yaratmadı. Elimde hiçbir şey yoktu ama elimde görünen bir şey olmamasına rağmen eğer zorlarsam ona varmış gibi zarar verebilirdim.
Ona zarar vermek umudu ile kollarımı hareket ettirdim ancak ona hiçbir şey olmuyordu, bu bir hafta boyunca kabus görmediğimden rüyalarımı kontrol etmemiştim ve bu yeteneğimi kaybetmiştim.
İstemesem de cümlelerini işitmeye başladığımda elimi ona uzattım. "Hani anlaşmıştık, artık arkadaştık..."
Beni umursamadan konuşmaya devam ettiğinde bende sorumu defalarca yineledim. En az beş defa söyledikten sonra gözlerini saşırır bi ifade ile açarak sustu, çok geçmeden kulaklarına varacak kadar gülümsemeye başladı. Yüzündeki deri parçalanarak soyunuyor ve alttaki beyaz-gri renk günyüzüne çıkıyordu.
"Evet anlaştık ama..." dedi, tamamiyle asıl haline dönmüştü. "Seni öldürmek istiyorum..."
Benim ona zarar veremeyeceğimi anladı ve kolumdan tutarak çekmeye başladı, kurtulmaya çalışsam bile gücüm yetmiyordu. O elini benden çektiğinde ise hala peşinden sürükleniyordum, karanlık depo gibi bir yere girdi; gördüğüm şeyler duvara yığılı parçalanmış cesetler, anlamını bilmediğim kanla yazılı semboller ve iştahla bana bakan küçük iki beden...
Gözleri yoktu; siyah dudakları, saçları ve aynı renk çatlaklarla kaplanmış yüzlere sahiplerdi. Ellerinde tuttukları et parçalarını kopararak çiğniyorlardı.Yaşayacaklarımı tahmin ediyordum, acı çekecektim ancak rüyada olduğum için kolayca ölmeyecektim.
Rüyanın sonu ise aynıydı; gülerek benim acı içinde kıvranmamı izleyen sarı gözler, bitmek bilmeyen bıçak darbeleri, bedenimden kopan parçalar, oyulu bir gözüm ve kanlar içinde yatan ben...
Uyandığımda ise hiçbir şey olmamış gibi okula gitmem gerekiyordu, dolabıma yöneldiğimde bulduğum şey ise gömleğimin içerisine konmuş bir muskaydı. O üçgen kumaşa dokunmam ile burnum kanamıştı ama kan kırmızı değil siyahtı, ayna karşısına gittiğimde ise yüzümdeki tırnak izlerini farketmiştim. O güne dair hatırladığım son şey, arkamdan gelen seslerdi. "Bu rüyadan kaçamazsın..."
Bileğimi sararak sırtımı duvara yasladım ve uykulu gözlerimi kapattım. Uyandığımda açık bırakılmış kapı ile karşılaştım, önünde ise bir gül...
Çantam yanımdaydı, içerisinden çıkardığım kapta mama verdim ve kendim içinde çikolatalardan birini aldım. Paketini açarak yemeye başladım, bir yandan da bileğimdeki ve ellerimdeki bandajı çıkartarak inceledim; kan akmıyordu.
Atıştırmanın ardından su içerken Kkami'ye baktım, kapının oradaki çiçeği kokluyordu. Şişeyi de çantama koyarak peşinden gittim, koridor boyunca sıralanmış güller vardı.
Gülleri takip ederek ilerlemeye başladım, acaba yine neresi ile karşılaşacağım derken çiçekler bahçeye vardı ardından ise 5. boşluğa ilerledi.
İçerisinde bir kaç yoldan saparak devam ediyordu. Bisikletimi görmem ile adımlarımı hızlandırdım, akşam olmalıydı ki dışarıdan ışık gelmiyordu. Bisikletin sepetinde bu güllerden bir deste vardı, yakından baktığımda üzerinde o adama ait kırmızı gözyaşlarını farkettim ve de kenarı ıslak kağının üzerindeki notu... Elveda...
Arkamı dönerek parmaklıklarla kapatılmış odaya yönelttim bakışlarımı, Hyunjin oradaydı. Göz göze geldiğimizde elindeki çiçeği de bırakarak geriye adımladı, gerisi görüş alanımdan çıkıyordu. Sepetteki gülleri indirecekken olduğum yerde durdum, gitmeli miydim?
-----------------
YAZARDAN NOTLARCanım istedi arada not bırakacağım.
"Artık arkadaş mıyız?" kısmının ne kadar saçma olduğunu biliyorum ama o gördüğü kabusları bende görmüştüm sadece yüzden buraya koymak istemiştim.O siyah kan bilimsel olarak imkanı var mı bilmiyorum ama benden de o tarz bir rüyadan uyanınca kırmızı değil siyah kan gelmişti.
Nedenini bilmiyorum, belki de her ne kadar renginin siyah olduğunu çok net hatırlasam da o zaman rengi yanlış görmüşümdür, başka hiçbir fikrim yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Melodisi /HYUNLİX
FanfictionKaranlık evin odalarında gezen yalnız bir ruh olan Hyunjin onu tekrar hayata döndürecek kişiyi beklemektedir. O sıralarda tesadüfen labirent gibi koridorlara giren ve yolunu kaybeden Yongbok ile karşılaşır. Hyunlix