2

370 40 25
                                    



4 AY ÖNCE

Mingi

yunho ile buluşmak için fakülteden çıktığımda yorgunluktan başımın ağrıdığını yeni fark etmiştim. gastronomi okumak iyi bir fikir miydi yoksa değil miydi bilmiyordum. yine de sevdiğim işi yapmak istiyordum ve bu okulu kazanmak yaptığım en akıllıca şeydi hayatımda.

telefonum çaldığında ekrandaki ismi görür görmez gülümsemiştim. yunho ile çok yakın arkadaştık ama bir süredir benimle flört etmeye çalışıyor gibime geliyordu. arkadaş ayağına şaka mı yapıyor emin olamadığım için ben pek niyetimi belli edemiyordum.

yani, hoşlanmıyor değildim. itiraz edecek de değildim çünkü hayatımdaki en değerli insandı. ama bu sevgili olma işleri pek benlik değil gibi geliyordu.

"alo?"

"naber? geliyor musun?"

"dersten çıktım şimdi yoldayım, senden naber?"

"seni görünce iyi olacağım o yüzden çabuk gel."

"az kaldı oradayım birazdan."

"tamam, bekliyorum çimenlerin orda."

bir şey demeden kapatmıştım telefonu. yaklaşık bir haftadır yunho ile karşı karşıya geldiğimde kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu ve buna engel olamıyordum.

sakin ol mingi, yunho'nun hareketlerinden ümitlenme hemen. o her zaman böyleydi.

düşüncelerimle beraber el ele tutuşup yürürken sonunda geldiğimi fark etmiştim. yunho beni görür görmez el sallamış ve gülümseyerek hızlı adımlarla tam önümde durmuştu.

"sel-"

omzumdan tutup kendine çektiğinde selam vermem yarıda kalmış, sımsıkı sarıldığı içinse konuşamamıştım. etraftaki insanlar bizi umursuyor gibi değildi, yani iki arkadaş sarılıyordu onlara göre.

saçlarımı karıştırıp geri çekildikten sonra kendi kendime derin nefes almam gerektiğini hatırlatıyordum.

"nasıl geçti dersin? yorgun musun?"

"yeni tarifi pek iyi yapamadığımız için biraz azar yedik sınıfça, yoruldum ama iyiyim. senin nasıldı?"

"fena değildi. hadi gel, yemek yiyelim."

bileğimi tutup önden önden yürürken mecbur takip etmiştim onu. yüzümdeki sıcaklık esen hafif rüzgar sayesinde biraz geçmişti. tek dileğim kızarmış yanak muhabbetinin dönmemesiydi.

kampüste bulunan favori kafemize gelmiş ve yiyecek bir şeyler sipariş ederek sohbete dalmıştık. bugün neler yaptığımızı, yapacağımızı ve sınıfımızdaki dedikoduları konuşmuştuk her zamanki gibi.

"sınıfınızda hiç yakın olduğun birileri yok mu?

yunho'nun sorusuyla düşünmüştüm. daha ilk senem olduğu için pek atılgan değildim bu konularda.

"öyle çok yakın değilim ama wooyoung diye bir çocuk var, aşırı eğlenceli birisine benziyor. sürekli benimle çalışmak istediğini söylediği için şef azarladı bugün... üzüldüm biraz."

"anladım... yakışıklı mı?"

sorduğu soruyla konunun alakasını düşünmüştüm.

"yani, yakışıklı ama konuyla ne ilgisi var?"

"benden de mi yakışıklı?"

"yunho, mal mal sorular sorma yine."

omuz silkmiş ve suratını asarak yemeğine dönmüştü. gülmemek için zor tutmuştum kendimi. bana her gün etrafımda yakışıklı birileri var mı diye soruyordu.

travel with me | yungiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin