İyi okumalar dilerim.🩷
♤yazarın anlatımından
YILLAR ÖNCE~Kasabanın soğuk ve sisli sabahında, gazetelerin manşetleri herkesin dilindeydi: "Ünlü Girişimci Tarık Caymaz Öldü: Cinayet mi, Kaza mı?" Herkes bu trajedinin arkasındaki gerçeği merak ediyordu. Ancak, bir kişi bu sorunun cevabını her şeyden çok önemsiyordu: Tarık Caymaz'ın torunu, Aren Tuğrul Caymaz intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Duhan Aluçlu'nun torunu Arya Aluçlu ise, dedesinin gölgesinde huzurlu bir hayat sürmeye çalışırken, geçmişin karanlık sırları onu yakalamak üzereydi.
Gerçekler yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken, iki torun kaderlerinin çizdiği bu yolda karşı karşıya gelecekti. Bu hikayenin sonunda kazanan kim olacaktı? Adalet mi, yoksa intikam mı?
GÜNÜMÜZ~
O sabah, Aren Tuğrul Caymaz büyükbabasının eski ofisine adım attığında, odanın köşelerinde yılların ağırlığı hissediliyordu. Masanın üzerindeki tozlu fotoğraflar ve duvarlara asılı başarı belgeleri, Tarık Caymaz'ın bir zamanlar nasıl güçlü bir figür olduğunu hatırlatıyordu. Ama şimdi, sadece belirsizliğin ve kaybın gölgesi altında, Aren'in içindeki intikam ateşi daha da harlanıyordu. Bütün emeklerini kaybetmişti, şirketi kaybetmişti; büyükbabasının ardından sadece boş bir ofis, eskimiş fotoğraflar ve anılar kalmıştı...
Aren, büyükbabasının ölümüne dair delilleri toplamak için ofiste gizlice çalışıyordu. Bilgisayarının kilidini kırdıktan sonra, Duhan Aluçlu ile yapılan son yazışmalara ulaştı. Mesajlar öfke ve tehditlerle doluydu; bu, aralarındaki düşmanlığın ne kadar derin olduğunu gösteriyordu.
Diğer tarafta, Arya Aluçlu, dedesinin yanında geçirdiği günlerden birinde, Duhan Aluçlu'nun gölgeli iş anlaşmalarından habersizdi. Arya, kendi dünyasında köşe yazarlığı ile uğraşıyor, sosyal medya da hayallerini yaşıyordu. Ancak, dedesinin ölümünün ardındaki sırlar onun peşini bırakmayacaktı.
Aren Tuğrul Caymaz'a göre Aluçlu ailesinin huzur ve sefahat sürerek yaşamasının hakkı yoktu.
♤ARYA ALUÇLU
Her sabah, evimin sessizliğinde kendi dünyama dalarak çalışmaya başlardım. Küçük bir köşe yazarı olarak, klavyemin tuşlarına dokunarak kelimeleri özenle seçer, düşüncelerimi yazıya dökerdim. Yüksek katlı bir apartmanın üst katında, şehrin gürültüsünden uzak, büyük bir pencerenin önünde oturuyordum. Pencereden dışarı bakarken, sokakta hızla geçen arabaların ve insanların telaşlı adımlarının sesleri bana uzaktan ulaşırdı.
Benim evim, duvarları kitaplarla dolu küçük bir kütüphaneye dönüşmüştü. Kitap kokusu, odanın her köşesini sarar ve beni her zaman huzurlu hissettirirdi. Klavyemin önünde, kahvemin buharı tüten fincanıyla, yazdıklarımın sakinliğini hissederdim. Her gün, hayal gücümün sınırlarını zorlayarak yeni hikayeler yaratmak benim için bir tutkuydu. Ve bu sakin köşede, bir yazar olarak, kelimelerin büyüsüyle dans ederdim.
Kendi dünyamda kaybolmayı severdim. İçe dönük bir kişiliğim vardı ve genellikle sessizlikte huzur bulurdum. Sözlerin gücüyle oynarken, duygularımı ve düşüncelerimi kelimelere dökmek benim için bir terapi gibiydi.
Dışarı çıkmak yerine, evde kendi başıma olmayı tercih ederdim. Yemek sipariş etmek, şehrin gürültüsünden uzakta, kendi konforumda bir akşam yemeği keyfi yaşamamı sağlardı.
Genellikle dışarı çıkmadan, kendi konforumda yemek sipariş etmeyi tercih ederdim.
Tekrar kapı çaldı, bilgisayarın başından kalktım, kapıyı çok geçmeden açtım. Bu sefer farklı birisi gelmişti. Ünlü bir yazardım, bu yüzden bazen bana sponsorlu ürünler hediye olarak gelirdi.Ünlü olmak, benim için sadece bir statü değil, bir sorumluluktu. Her yazdığım kelimenin ağırlığını taşırım, her bir cümlenin etkisini hesaplardım. Toplumun birçok kesiminde etkili olmak, benim için büyük bir onurdu. Ancak, bu ünün getirdiği sorumlulukları da asla göz ardı etmezdim.
Günlerim, genellikle yazılarımın araştırması ve yazılmasıyla geçer. Yemeklerimi genellikle dışarıdan getirtirim, çünkü zamanımı değerli bulurum. Restoranlardan sipariş ettiğim yemekler, şehrin en lezzetli tatlarını denememi sağlar.
Kendi hayatımı, yazdıklarımın dışında sessizlik ve sakinlik içinde geçiririm. İnsanlarla ilişkilerimde seçici olurum, çünkü zamanımın büyük bir kısmını yazılarıma ve araştırmalarıma adarım. Ancak, bu içe dönüklüğüm, beni kelimelerle dans etmeye ve insanlara ilham vermeye daha da yaklaştırır.
Akşamın yorgunluğu hala üzerimdeydi, bugün yine çok çalışmıştım. Gözlerim ağrıyordu. Hala akşam yemeğimi yemeniştim bu yüzden, bir pizza söylemiştim.
Gece geç saatlerde pizza söylediğimde, beklerken genellikle kendimi rahatlatmak ve eğlenmek için çeşitli şeyler yapardım. Evime oturur, belki bir müzik çalarım ve biraz dans ederim. Müzik, ruhumu besler ve içimi huzur dolu bir hisle doldurur.
Bazen bir kitap alır ve okumaya başlarım. Okumak, zihnimin dinlenmesini sağlar ve kendimi başka bir dünyanın içinde kaybolmuş gibi hissederim. Kitaplar, benim için bir kaçış ve aynı zamanda bir keşif yolculuğudur. Bir sayfanın ardından diğerine geçerken, gerçek dünyanın sıkıntılarından uzaklaşırım.
Bazı geceler, sadece pencereden dışarıya bakar ve yıldızları seyrederim. Yıldızlar, sonsuzluğu ve hayal gücünün sınırsızlığını hatırlatır. Gökyüzündeki parıltılar, içimi dinginlikle doldurur ve bir an için tüm endişelerimi unuttururdu.
Sonra içeri geçtim, banyoya girdim, aynada kendime baktım. Saçlarım çok dağılmıştı. Aynadaki görüntüme çok aldırış etmeden, oturma odasındaki koltuğa yayıldım, elime telefonu aldım.
Bana gelen yorumları inceledim. Bana gelen mesajları tek tek okuyordum. Takipçilerimin eleştirilerini dikkate alıyordum. Tabii ki kötü yorumlarda çok fazlalardı, eh herkesi memnun etmek imkansızdı değil mi? Bu yorumlara kafayı takmak mantıksızdı. İlk başta bende herkes gibi çok umursuyordum, hatta saatlerce ağlıyordum. Ama duyguların aslında insanı tükettiğinin farkına vardım. Derin düşüncele dalmıştım, anında kapı çalınca irkildim.
Yerimden kalkıp yavaş adımlarla kapıya yöneldim, zil bir kez daha çaldı.
Sonunda kapıyı açtığımda yine o tanıdık yüzü gördüm. Bir elini saçlarının arasında karıştırdı, paketi yüzüne yaklaştırıp yazıyı okudu."Arya Aluçlu." dedi. Evet bu benim adımdı.
Ama zaten benim adımı neredeyse ezberlemiş olmalıydı çünkü bu kuryeyi çok kez kapımda gördüm. Ona rağmen adımı okumuştu.Küçük bir köşe yazarı olarak, dışarı çıkmaya pek zaman ayırmazdım. Evimin rahatlığında, genellikle yemek sipariş ederdim. O, adını bile bilmediğim, sadece gelip geçtiği zamanlarda tanıdığım kurye, küçük bir işletme olduğundan genellikle oradaki yüzleri tanırdım. Ama bu kurye, en sık gördüğüm kişilerdendi...
"Bir teslimatınız var."
∇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~TESLİMAT~
Misterio / SuspensoBıçağı boynunun ortasına dayadım. *Yumuşak bir şekilde güldü ve yüzüne muzip bir gülümseme yayıldı.* "Bir bıçak mı... Benimle flört mü ediyorsun?" ♤