Ruhuma dokunuşun her zaman çok güzel ve sevgi doluydu.
Ne kadar uzak olsak da birbirimizden, hep telefonu açardın.
Gülüp birbirimizi yatıştırdığımız günleri özlüyorum.
Her zaman mesajlarımı okur, asla gitmeme izin vermezdin.
Şimdi bu dünyada gerçekten yapayalnız hissediyorum."Ne yazıyorsun sen?"
Hyunjin'in sesiyle hemen önümdeki sırada bir şeyler karaladığım defterimi kapattım. Bana meraklı meraklı bakıyordu.
"Ver bakayım defterini, o zihnin neler diyor yine senin, hı? Köpüş."
Defterimi elimden aldı. Engel olmadım çünkü benden daha çok biliyor benim düşüncelerimi. Beraber büyüdüğümüz için mi bilmiyorum ama bu hep böyleydi.
Yavaş yavaş sayfaları çevirdi,yazdığımı bulmaya çalışıyordu. Bulduğunda okumaya başladı. Bittiğinde de bana döndü. Muhtemelen artık bıkmıştı benden çünkü yıllardır hiç değişmedim.
Yanıma oturdu yavaşça. Yazdığım kağıt parçasını koparıp cebine attı. Ben gözlerim dolu ona bakıyordum. O ise kaşlarını çatmıştı.
Bana doğru dönüp belime sarıldığında asla ağlamayacağım dememe rağmen omzunda sessizce ağlamaya başladım. Fazlasıyla dolmuştum. Akan göz yaşların bana ihanet ediyor izinsiz olarak bir bir süzülüyordu yanaklarımdan.
"Ağlama ağlama ağlama."
Sözleri beni daha da çok ağlatıyor. Onu da üzüyorum biliyorum ama elimde değil. Yavaşça geri çekildiğimde yaş olan gözlerimi sildi, gözleri dolmuştu. Zaten beni ne zaman ağlarken görse ağlamamak için kendini zor tutardı.Gözlerinin dolduğunu fark ettiğimde hemen kendime geldim, böyle devam edemezdim.
Hafif tebessüm etmeye zorladım kendimi.
"Sadece anlık bir şeydi." gözlerimi kazağımın kollarıyla tamamen kuruladım. "Yoksa biliyorsun kiii Seungminshi eski defteri açmaz." Şu an kendimi tamamen aptal gibi hissediyorum.
Gerçekten eski defteri açmıyor muydum, ya da o defter hiç kapanmamış mıydı?
Hyunjin acı şekilde güldü. "Bilmez miyim, bilmez miyim."
Dersim bitmişti Hyunjin'de beni almaya gelmişti zaten. Yurda giderken yol boyunca farklı konular açıp ağladığımı unutturmaya çalıştım. Her şeyin farkında olan kendimi susturmak için bol bol yalan söylemem gerekiyordu ve ben bunda oldukça başarılıyım.
Yurt odama geldiğimizde kapının önünde durduk,omzuma ellerini koydu. İlk ve muhtemelen son olmayacak anlardı bunlar bizim için.
"Seungmin,2 yıl oldu."
Ah,neden bu konuyu açıyor ki.
"Sen konuyu kapatmaya çalışıyorsun ama ben yalnız kaldığında düşünmeye devam edeceğini, ağlayacağını, onu düşüneceğini ama sonrasında gerçekten artık onu istemediğini fark edeceğini biliyorum. Ben o şerefsiz yüzünden senin kendini bitirmene asla alışmayacağım anladın mı?"
Ağzımı açmadan sadece onu dinliyordum.
"2 yıl oldu Seungmin,onu hâlâ düşünmeye devam ediyorsun. Üstelik o bir anda karşına çıksa her şeyden pişmanım dese bile affetmeyeceksin çünkü seni mahvetti. Ama sen yine de onu düşünüp,onu isteyip kendine acı çektiriyorsun. Gülen yüzünün arkasında ki özlemi,acıyı hissetmediğimi mi düşünüyorsun?"
Geri plana atmaya çalıştığım düşünceleri Hyunjin'in bu şekilde söylemesi beni daha da mahvediyordu ama yine de sessizliğimi korudum. Tamamen haklıydı ve bu haklılık sinirimi bozuyor.
"Bunu çok konuştuk. Affetmeyeceğin birini düşünmek çok acı verici olur bebeğim, her gün acı çektiğini görüyorum."
Hyunjin'e sımsıkı sarıldım ama bu sefer ağlamayacaktım. Buna ihtiyacım vardı. Sarılmaya her zaman ihtiyacım vardı zaten.
"Beni anladığın için teşekkür ederim. Ben zamanla daha iyi olacağım gerçekten bak."
2 yıldır iyi olmayan benim iyi olmak için daha ne kadar zamana ihtiyacım vardı bilmiyorum.
Geri çekilip bu sıkıcı atmosferi tekrardan bozmak için yanaklarını sıktım. Uğraşabileceğim sayılı insanlardan biriydi Hyunjin. En yakın dostum, her şeyimdi.
"Sen büyüdün de beni mi düşünüyorsun?"
Yanaklarımı sıkan elime vurup aşağı indirdi.
"Beni böyle kandıracağınızı mı düşünüyorsunuz profesör Seungmin?"
Dediğiyle zorla da olsa güldüm ve başımı salladım. "Tamamen öyle düşünüyorum efendim."
Gözlerini devirip odamın kapısına doğru itti beni. Bu hadi git artık gitmekti sanırım. İşi olmasa sabaha kadar benimle oturacağını biliyordum. Çoğu kez yapmıştık bunu.
"Görüşürüz yarın. İstediğin zaman ara beni."
"Görüşürüz." dediğime göz kırpıp yukarı kattaki odasına doğru çıkmaya başladı. Salak merdivenleri dörder dörder çıkmaya çalışıyordu. Sırf beni az da olsa güldürmek için...
Gider gitmez yüzümdeki maske yere düştü,odama girip kapının arkasına yaslandım. Hyunjin tamamen haklıydı. Aslında gerçekten unutmuş muydum onu? Belki de ilk aşkım diye sürekli aklıma geliyor ve içinden çıkamadığım bir sıkıntı var, onu istemesem bile onu kabul eden bir ses çıkıyor içimden ve ben bundan nefret ediyorum. Engel olamıyorum,geri plana atamıyorum sadece uzaktan dinliyorum onu. Çok uzaktan...
Söylenirken dizlerimi kendime çekip oturduğum yerde iyice küçüldüm. Şu an bir farkındalık gelmişti bana. Sanki içimden silinmişti anılarım. Ya da ben öyle olmasını isterdim.
Farkında olmadan beni değiştiren şu cümleler çıktı ağzımdan.
"Sana aşık olmanın yalnızlığa aşık olmak olduğunu yeni fark ettim. Ama ben yalnızlığı sevmiyorum."
İleride bu söylediklerimden her bir hücreme kadar pişman olacaktım. Çünkü gerçek sandığım, asıl gerçekten çok daha farklıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cingulomania' |Chanmin
Fanfiction•Mpreg •Buna Cingulomania deniliyormuş biliyor musun? Yani bir kişiye sarılmak için çok fazla istek duymaya, özlediğimiz kişiyi kollarımız arasında sımsıkı sarma ihtiyacımıza verilen bir ad. Benim istediğim o kişi, sensin. Chanmin,