Chan hızlı adımlarla ilerleyen Seungmin'i arkasından öylece izlerken ani gelen duyguların ve yılların getirdiği bıkkınlık hissiyle yanına koştu. Etraftaki birkaç kişi onları izlerken ikisi de fark etmeyecek kadar kendi hayatlarına hapsolmuştu. Onu kaybetmek istemiyordu. Üstelik daha kazanmış da sayılmazdı.
"Seungmin."
Az önce dokunma demesine rağmen kolundan tutup kendine doğru çektiğinde Seungmin sinirle kolunu ondan kurtardı. Yüzüne bile bakmıyordu sadece yerinde durmuştu. Chan'ın eline uzanıp elini tutmasıyla ve önden yürüyerek onu çekmesiyle olduğu yerde sendeledi.
"Bırak beni!" Hafifçe bağırdı. Elinden kurtulmak için çekiyor, bağırıyor ve kızıyordu ama gücü yetmiyordu. Chan umursamadan bırakmasın diye daha da sıkı tuttuğu eliyle ilerlemiş kimsenin olmadığı bir yere çekmişti Seungmin'i.
"Bıktım."
Seungmin'in elini bıraktı ve ellerini onun omuzlarına çıkardı. Hafifçe ilerletip arkasındaki beyaz duvarla Seungmin'in sırtını birleştirdi.
"Ne yapıyorsun?" Seungmin duvarla Chan'ın arasına sıkışmıştı.
"Geç kaldın dedin." Derin bir ses tonuyla konuşmaya devam etmiş nefesini toparlamıştı. "Geç kalmadım. Kalamam Seungmin. Kalmadım değil mi?"
"Bırak beni. Gitmek istiyorum." Chan'dan tekrar kurtulmaya çalıştı. "Bırak dedim!" Elleriyle Chan'ı itmeye çalışıyor ama Chan bir adım bile geriye gitmeden Seungmin'in gözlerinin içine bakıyordu.
"Bana cevap ver!" Hafifçe sesini yükselttiğinde Seungmin daha da sinirlenmiş başını hafifçe kaldırıp Chan ile gözlerini birleştirmişti. Karşısındaki alev alev yanan gözlere bakarken onun gözleri de ondan farksızdı.
"Seninle konuşmak zorunda değilim. Cevap verecek biri varsa o da sensin Chan." Bağırarak başladığı cümlesine sesini düşürerek devam etti. "Aylardır bana anlatmanı beklediğim, anlat diye seni beklediğim şeyleri sen... Ah inanamıyorum sen gidip daha yeni tanıştığın birisine anlatabiliyorsun." Chan inkar ettiğinde onu umursamadan devam etti. Ses tonu iyice düşmüştü. Ağlamak istemese bile gözleri dolmuş hemen böyle gardını indirdiğini için kendine kızmıştı.
"Ben her an senin gözlerinin içine bakıp seni beklerken nasıl gidip başkasına anlatabilirsin ya? Sonra da gelip beni sorguluyorsun. Seni yıllarca beklemedim mi ben zaten Chan. Daha benden ne istiyorsun? Beni bekletmekten, her gün kalbimi paramparça etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun sen." Gözünden bir damla yaş süzüldüğünde Chan'ın bakışları oraya gitmişti.
"Seungmin yanlış anladın. Yemin ederim anlatacağım. Ben sana anlatamazken gidip başkasına anlatamam ki. Anlatacaktım sana hatta şimdi bil-"
"İstemiyorum." Dediğiyle beraber Chan yıkılmıştı. Yıllarca beklemiş sonunda bir sonuca ulaşmaya başlamıştı. Başka şansı olmamıştı. Her şeyle tek başına savaşmış Seungmin'den bilerek uzak durmuş buna rağmen en büyük zararı da vermeye devam etmişti. Duvarla arasına sıkıştırdığı ağlayan Seungmin'e baktı. Birkaç kez gözlerini kırpıştırdı.
"Gel." Dedi sakince. "Eve gidelim sana her şeyi anlatayım. Lütfen Seungmin. Bu şekilde olamaz." Seungmin'in göz yaşları akmaya devam ederken içindeki sinir kendini yalnızlık duygusuna bırakmıştı tekrar. Elinin tersiyle gözlerini sildiğinde Chan omuzlarını bıraktı.
Seungmin'in gözleri hafif hafif kızarmıştı ve daha fazla ağlamamak için dudaklarını içten ısırmaya başlamıştı. Chan da sıkı sıkıya tuttuğu kendi eliyle bilek içlerine tırnaklarını geçirmeye devam ederken Seungmin'den bir yanıt bekliyordu. Olumlu bir yanıt. Hayatın yaşamaya değer olduğunu gösteren bir yanıt.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cingulomania' |Chanmin
Fanfic•Mpreg •Buna Cingulomania deniliyormuş biliyor musun? Yani bir kişiye sarılmak için çok fazla istek duymaya, özlediğimiz kişiyi kollarımız arasında sımsıkı sarma ihtiyacımıza verilen bir ad. Benim istediğim o kişi, sensin. Chanmin,