Tek katlı evlerin arasından geçen daracık sokaklarda geziyor mutlulukla çocuklar. Koşuşturuyorlar, akşam ezanı ha okundu ha okunacak. Annelerinin sesi kulaklarına ha ilişti ha ilişecek. Bunun telaşesiyle koşuşturuyorlar, ardından akıllarına bazı kelimeler geliyor. Öyle ya, anadolunun sert analarını kandıracaklar da oyun sürelerini bir elif miktarı uzatacaklar.
İçlerinden biri, "ortadan kaybolalım," diyor. Diyor demesine de, analarından korkan küçük yavrular dinlemeyiveriyor. Ardından suratı düşüyor, fikri dikkate alınmayan esmer oğlanın. Sıra uzunca oğlana geliyor, "Seher kadına yardım etmeye gittik deriz," diyor. Bu sırada arkalarından köyün genç kızları, oğlan grubundan olan birkaç çocuğun ablaları geçiyor. Suratları esefle ekşiyor. Bunlar da ha evlendi ha evlenecek diye gülüşüyorlar haylaz oğlanlar.
Uzunca oğlanın fikri yine birkaçına cazip gelmiyor, "olmaz" diyorlar. "Analarımız Seher kadının arkasından saydırır, çocuklarımızı işçi olarak kullanıyor," diye."Seher kadın bir bebek bekliyor ya, ses etmezler," diyor uzunca oğlan lâkin bu dediğine kendi de inanmıyor. Seher kadın farklıdır, duldur, yavrusu daha anne karnında yetimdir. Bir de Seher kadın ırgattır, Urfa'nın zengin ağalarından birinin bahçesinde çalışır durur. "Yeter ki yavrum güzel yaşasın" der. "Varsın ben karnı burnunda, eli belinde güç bela çalışayım."
Bundan sebep köyün evli ve çocuklu kadınları Seher'i kendilerinden saymıyorlar.Çocuklar analarını ikna edecek fikirler arayadursun, gök gürlüyor. Birazdan okunacak olan ezanı dinlemeye gelen bulutlara bakıyorlar, zaten kararmış olan gökyüzünü daha çok kararttı diye de sinirleniyorlar. Akabinde, annelerini görüyorlar. Dili sivri lâkin yüreği zarif Doğu kadınları, başlarındaki oyalı örtülerle Seher kadının ahırdan hâllice evine doğru koşuşturuyorlar. Endişeliler, biri ellerini birbirine vurup yüksek sesle ah vah ediyor, bir diğeri dudağını ısırmış hâlde koştura koştura Seher'in evine giriyor. Hepi topu on kadın, ancak endişeli adımları yeri göğü inletiyor.
Çocuklar ne olduğunu anlamadan bir de ablalarını yanlarına koşar hâlde buluyorlar. Genç kızlar, kardeşlerinin kollarını sıkıca tutuyor ve yine koştura koştura eve yönlendiriyor.
Gök daha sık gürlüyor, Seher kadının yüreği çektiği sancılarla beraber daha çok yanıyor. Kış geliyor demek, turnalar gidiyor!
Oysa ne çok dinlediler Seher'in derdini. Ne çok gördüler Seher'in gözyaşlarını.Az evvel ışığını önden gönderen şimşek, haykırıyor yetim bebeğin doğumunu. Seher, gözyaşları içinde bekliyor yavrusunu. Öleceğinden de öyle emin ki... Haykıra haykıra ağlıyor, ve kızıyor kendine. Şunun şurasında kalmış bir iki ay, ne diye ağaca tırmanmaya kalkarsın!
Yiğidinden kalmış tek emanete sahip çıkamamanın acısıyla, bedenindeki acı daha bir artıyor. Seher kadın, yalnızca sıkı sıkı tutuyor elinin altındaki yastığı. Bu sırada evine yetişiyor az önce koşturmakta olan kadınlar. İçlerinde ebe kadın, soğukkanlılıkla oturuyor yere. Seher, kadınların gelmesiyle az önce hissettiği yar eksikliğini kısa süreliğine unutuyor. Yanına oturmuş bir kadın, Seher'in örtüsünü arkaya atıyor, ve Seher'in dağılmış saçlarını okşuyor.
Gök gürlüyor,
Ve önden haberci gönderen yağmur, sertçe iniyor yeryüzüne,
Seher ilk kez sesli ağlıyor,
Annesinin sesiyle beraber, yavrusunun da sesi duyuluyor sonra,
Seher'in dilinde hamd, Seher'in yüreğinde şükür, Seher'in kucağında evladı!
Hamd olsun âlemlerin Rabbine, hamd olsun ol deyince oldurana, hamd olsun aciz kullarına şah damarlarından daha yakın olana! Hamd olsun garib Seher'in feryadını duyana, yüreğindeki sızıyı bilene, yavrusunun sesini Seher'in kulaklarına iliştirene, yavrusunu sağ salim Seher'e bağışlayana... Hamd olsun.
Seher, dilindeki hamdlar gibi ardı ardına sıralanan gözyaşları arasında yavrusunu alıyor kucağına. Yüreğine yaklaştırıyor. "Turna'm," diyor. "Hoş geldin dertdaşım, hoş geldin biriciğim, hoş geldin gözyaşlarımı uğruna akıtacağım zarif kuşum."
Duyduğu felaket sözleri umursamadan, incecik bebeğine gülümseyerek bakıyor. Yüzüne gelmesin diye sıkça siliyor gözyaşlarını, kadınlar ise sözde fısıltıyla Seher'in bulunduğu odanın kapısına yakın bir yerde felaket sözlerini sürdürüyor.
"Seher daha on yedisinde yahu, bu yavru da çok yaşayacak gibi görünmüyor. Yavrusuz da kalırsa görücüler dayanır kapısına.""Tövbe de kız, Allah korusun! Bebek o daha!"
"Aman abla, hiç yaşayacak gibi duruyor mu Allah'ını seversen! Ölüm yaşamaktan hayırlıdır o bebe için. Baba yok başında, ana desen kendi hakkından zor çıkar. Acı çeke çeke büyümeyecek mi çocuk?!"
"Kız Süheyla, sen Allah'tan iyi mi biliyorsun? Nasıl büyüyecekse büyüyecek işte!"
Süheyla olan göz deviripte kapatıyor içinden hayırlı tek kelâm çıkmayan ağzını. Lâkin şeytan durmuyor, bir başka kadını dürtüyor. "Nasıl da kara, gördünüz mü? Epey çirkin bir şey olacak belli."
İmanın tohumları yüreğine gömülmüş olan ellilerindeki Aysel ona da kızıyor. "Şuncacık çocuk hakkında ne diyorsun yahu! Allah'ın yarattığına çirkin denilir mi hiç?!
Sen kendi yavrularını sev yeter, bırak onu da anası sevsin!"Kadın kıs kıs gülüyor, "şükürler olsun rabbime, benim yavrularımı herkes seviyor. Bal gibiler bal!"
Seher daha bir gömülüyor yavrusunun kokusuna. "Sen bakma Turna'm," diye avutuyor bebeğini. "Turnalara dikkatle bakmış mı ki böyle konuşuyor..?"
Seher kadın, az daha kokluyor, bu kışta yalnız kalmayacak, turnası burada onu dinleyecek. Seher beşiği sallayacak, sobanın ateşi yanacak, Seher bir kez daha sallayacak, bebek uyuyacak, ama Seher anlatacak. Yiğidini anlatacak, Turna, babasını görmese de çok sevecek, öyle ki; büyüdüğü vakitlerde kendini babasına benzetecek, Seher'in gözleri dolacak ama diline bir dua dolanacak. "Kaderi benzemesin."
Böyle böyle geçecek seneler, böyle böyle boylanıp poslanacak Turna, kara teni hafifçe açılacak, kara kaşlı, kara gözlü esmer bir oğlan olacak. Bir bakan bir daha bakacak, Seher kadının evladına bakın denilecek. Ne de yakışıklı, nasıl da yiğit!
Seher o vakitler saçlarındaki beyazları sayacak. Yiğidi olmadan geçen senelerce dolacak gözleri, ama Turna'nın varlığı sebebiyle de sürekli gülümseyecek. Turna'ya baktıkça yüreği huzur dolacak, Rabbi'nin lütfûna şükredecek.Turna büyüyecek... Turna babasına benzeyecek... Turna Rabbini de tanıyacak... Turna, Allah'ın izniyle iman iplerine de sıkı sıkıya sarılacak...
"İnşaAllah," diyor Seher, o günleri görüpte evladına "MaşaAllah," demek için.
***
Dım dım dımmmmm ben geldimmm!
Uzun zamandır yayınlamak istiyordum lâkin tekrardan yayından kaldırma korkusuyla elim bir türlü yayınla yerisine gitmediii.
Normalde töre kurgusu yazmayı da pek düşünmüyordum ama bir aralar yazdığım efdâl kurgusunun sürekli sorulmasından ötürü dedim ki efdâli tekrar yazmam ama o ortamda bir başka kurgu yazabilirimm!
Yazdım.
Turna bizi bir miktar ağlatacak gibi duruyor ama hayırlısı...
Bir deeeee
Hızlı hızlı bölümleri yazmam için dua eder misiniz gül goncalarım..;) zaten üç-dört kişi olacağız ama bir bereket duası da alırım yane ahdjskndlahd
Allah razı olsun
Neyse... Allah'a emanettttt!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURNAM YÂRE/SELAM SÖYLE -TÖRE-
Kurgu OlmayanBir ölüm, kaç hayata mâl olurdu? Bir yetime kaç el sarılırdı, hangi elin sıcaklığı gerçekti, hangi elin bileğine dikenlerden bir bileklik asılıydı? Kan nereye sıçrardı, nerede iz bırakırdı? Ömür o vakit mi biterdi? Gönül o vakit mi ölürdü?