02

28 2 174
                                    

MİNHO
Jisung koşarak ayrıldığında Hyujin de bana baktı benim başımla onaylamam ile sincaba benzeyen çocuğun peşinden gitti. Kapıya yaklaşırken bir anda kapandı ve enseme çarpan ani rüzgar ile durdum.

Başımı çevirmeden gözlerimle kenardan baktığında kahverengi sapı görebildim. Elimi kaldırarak sakince tuttum ve mümkün olduğunca yavaş bir biçimde duvara saplanmış bıçağını da çıkartarak ahşap kısmı sağ elimde,demir kısmı ise fener ile beraber sol elimle tuttum. Bu o tırpandı.

Kafamda bir görüntü canlandı, başıma isabet eden bir taş görüntüsü. Aniden dizlerimin üzerinde çökerek kalkmadan odanın ortasına atladım. Az önce önünde durduğum duvara çarpan taş zeminle buluşurken, feneri sabitleyerek küf kokusu yoğunlaşmaya başlamış odanın içerisinde gezdirdim.

"Neredesin? Çık ortaya!"

Dolap kapakları hızla açılıp kapanmaya başlamıştı, tezgah üzerindeki tencerelerden birindeki sıvının üzerinde çıkan kabartıları farkettim. Siyah bir sıvı vardı karşımda ve ısı kaynağı olmamasına rağmen deli gibi kaynıyordu.

Çarpan kapaklardan birisinin dönme yönünün aksine tekme atmamla tahta parçası menteşeden ayrılarak kapıya çarptı ve sesler kesildi, içeride karartı eseri bile yokken yavaşça kapıya yaklaştım ancak gıcırtı ile açılmasının arkasından beni sadece sağa gidiş olan bir koridor karşıladı. Sol tarafta duvar vardı ancak bundan önce içerisinde bulunduğumuz oda soldaydı.

Elimdeki tırpanı yere bıraktım, yanımda taşımam daha büyük bir tehlikeydi. Görüntünün baştakinden farklı olması ve küf kokusu sarması da demekti ki düşüncelerimi kontrol ediyorlardı. Her yere yaydırdığını hissettirdikleri koku da diğerlerinin parfümünü algılamamı da engelleyecekti. Bu durumda bana siyah karartı gibi gözükerek onlara daha doğrusu göremediğim bir insana zarar vermemi sağlarlardı.

"Umarım Hyunjin iyidir." dedim kendi kendime, keşke ona gelmeden önce bu olası tehlikeden bahsetseydim.

HYUNJİN

"Hey, neredesiniz?! Minho, Jisung ve..." fazla sesin ardından mırıldandım ve yine yükselttim. "Neydi adı... Çilli miydi, neydi? Ha hatırladım. Felix?!"

Cevap yoktu, Minho'nun baş sallaması ile odadan çıktığımda ne Jisung vardı ne de geri döndüğümde o. İkisi de ortadan kaybolmuştu ve bu yerde tek başıma kalmıştım, aniden aklıma gelen soru ile durdum. "Ya beni bırakıp gittilerse?"

Karşımda bir pencere vardı oraya ilerleyerek aşağı baktım, oldukça yüksekti buradan atlarsam en az bir ay kadar süreyi kırık kemiklerle geçirebilirdim. "Minhoooo! Özür dilerim, bir daha tşörtlerini boyanın fazlasını silmek için kullanmayacağım! Ne olur beni burada bırakmaaa!"

Bir anda gözümün önünden geçen grilik ile çığlık attım. "Aa!!!" Karnıma çektiğim dizimi geri aşağı indirdim, yüzümü kapattığım ellerimi uzaklaştırırken. "Ha? Baykuş mu?"

"Korktun mu?" gelen sesin sahibine bakmadan belimin arka kısmına ellerimi iki yana gelecek şekilde koydum. "B... Ben mi? H...Hiç korkmadım."

"Emin misin?" ses bu sefer daha yakından gelmişti, önümdeki cam parçalanarak etrafa saçıldığında anın farkına vardım. Bu ses Felix, Minho veya Jisung'unkine benzemiyordu.

Ayak bileklerime dolanan parmaklarını hissettiğim anda zıplayarak solumda kalan merdiven basamaklarına koştum ancak daha ilk basamakta bir şeye takıldığımı hissederek dengemi kaybettim ve en alta kadar yuvarlandım.

JİSUNG
Odadan çıktığımda bambaşka bir yer karşılamıştı beni, uzun bir koridor vardı ve kenarlara açılan kapılar... Algılarım ile oynandığını fark ettim, sol tarafa yaklaşmamalıydım orada kapı diye gördüğüm yerler korkulukların dışıydı eğer gidersem alt kata düşerdim.

"Felix, neredesin?!" Belki onun sesini algılayabilirim umuduyla seslendim ancak cevap yoktu.

"Aish, lanet olsun!" diyerek alnıma çarptım avuç içimi. "Keşke onu uyarsaydım."

Sağ taraftaki bir kaç kapıyı atlamıştım ve yanlarından geçmeye devam ediyordum, eş zamanlı olarak Felix'e seslenirken.

"Jisung, yardım et..." sesi geldiğinde durdum, bir tuhaflık vardı; bu normal sesinden biraz daha inceydi.

Ya beni kandırıyorlardı ya da gerçekten de onun sesiydi ve korktuğu için ince çıkıyordu. İki ihtimali de göze alarak sesin geldiği kapıyı açtım ancak beni karşılayan oda içerisinde duvarları çevreleyen gözler vardı.

İnsana ait gözüken küreler sabitlendikleri yerderden göz bebeklerini oynatmaya devam ediyorlardı, bu da hayal olmalıydı ama açıkcası tiksinti uyandırıyordu ve de içimi ürperten sesler yankılanıyordu tarif edemeyeceğim.

Gözlerin aralarındaki boşluklarda çizili semboller vardı, çıkardığım defterime aynı şekilleri tıpa tıp aynısı olmasa da çizmeye çalıştım. Bir süre sonra etkilerini kaybedeceklerdi o zamana kadar da istesem de Felix'i duyamayacaktım.

Kulaklarıma gelen fısıltı seslerini umursamadan devam ederken girişin solundaki sembolleri bitirdim ve sağ taraftaki duvara yaklaşmak için adım attığımda ayağımın boşluğa denk geldiğini hissettim.

Bacağımı diz kapağıma kadar saran damarlar vardı, yerdeki göz bebekleri de aynı noktayı gösteriyordu yani beni. Diğerlerinin damar dışında kas gibi yapıları da kollarımı sarmaya başladı, beni sabit tutmaya çalışıyorlardı.

Bir şekilde bu düşüncelerin sahte olduğunu duyularıma kanıtlamalıydım aksi takdirde tuzağa da düşebilirdim. Ne yapmalıyım?

FELİX
"Jisung yavaş ol, buraya gelmek için ısrar ettin; şimdi neden dışarıya ilerliyorsun?"

Cevap yoktu ben ise ona soru sorarken peşinden gidiyordum. Ona yaklaştıkça kulaklarımdaki uğultu giderek artıyordu, son bir defa ona seslendiğimde yine sessiz kaldığında hızla bileğini tuttum ama yaklaştığımda şaşırmıştım. Jisung küf mü kokuyordu...

Tam o sırada kulak zarlarımın yırtılmasını istercesine artan uğultular kafamın içerisinde yankılanıyordu. Hissettiğim sıcaklık ile elimi aniden çektim, ateşe dokunmuş gibi yandığımı hissetmiştim. Onun tenini geçtim, herhangi bir insanın teni bu kadar sıcak olabilir mi?Bu mümkün mü?

Aniden başını bana çevirdiğinde gördüğüm sonuna kadar açtığı parlak sarı gözlerle olduğum yerde kilitlendim, ne yapacağımı bilemedim.

Bir anda ortadan kayboldu, itildiğimi hissederek solumdaki korkuluğa takıldım. Sırtım boşluktayken korumalıkların en üst kısmı diz kapağımın iç kısmına geliyordu, boynumdan tutulduğumu hissetmeme rağmen karşımda bir şey yoktu.

Tam nefesim kesilirken serbest kaldım ve aşağıya düştüm, sert zemine çarpmamla omurga ve kaburgalarıma ek olarak kalbimde bir acı ve boğazımda bir yumru hissetmiştim.

Tekrar nefes almaya başlasam da düzensizdi ve ara ara göğüs kafesimdeki acıyla beraber kesintiye uğruyordu, zorlanarak ta olsa ayağa kalktım. Tam karşımda bir koltuk vardı, Jisung beni bulana kadar daha fazla kaybolmak yerine orada bekleyebilirdim.

Zorlanarak bir adım attığımda ayağımın bir şeye takıldığını hissettim ancak orası sadece gazların bulunduğu bir boşluktu.

Lanet /HYUNLİXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin