09

1 0 0
                                    

JİSUNG
"Sayın yolcularımız son durağa varmış bulunmaktayız, Minho turizm sunar."

Bu sefer kucağından ziyade beni sırtında taşımıştı ancak tahminlerimin aksine yorulmuş gibi değildi ve beni cam kenarına oturturken bile gülerek şaka yapmıştı.

"Teşekkürker, çok kibarsınız Minho bey." Oturmamla sırtını yavaşça patpatlamıştım ki sıranın ön tarafına hareket ettiğinde dolanarak diğer taraftan yanıma geleceğini anlayarak onu durdurdum. "Dur."

Sırtımdaki çantamı masa üzerine bıraktım ve ellerimle sıradan destek almamın yanında sağlam ayağımı kullanarak bir yana kaydım, oda açılan boşlukta yanıma oturmuştu.

"Cam kenarını sevmiyor musun?" dedi çantasından eşyalarını çıkartırken.

"Evet pek sevmiyorum, huzursuz hissettiriyor." Bir sorun yok dercesine başımı evet anlamında sallarken eskiden yaşadıklarım gelmişti aklıma.

"Bir sebebi varsa özel değilse anlatır mısın?"

Etrafımıza baktım ancak hiçkimse yoktu, hemen ona döndüm tekrar. "Tamam ama deli olduğumu düşünmeyeceksin."

Kaşlarımı çattığımda bana gülümseyerek hafifçe yanağımı sıktı, kolunu oturma yerimin sırt kısmına yaslayarak yüzünü bana yaklaştırdı.

"Dinliyorum sincapcık..."

"Ben..." Bir an duraksadım, gerçekten de deli olduğumu düşünmez miydi? "Minho ben eskiden sürekli hayali görüntüler görürdüm ki bunların birçoğu pencerede olduğu için artık uzak duruyorum."

"Hayali derken? Mesela nasıl şeyler?"

Derin bir iç çektim ve yüzüne baktım, dalga geçmekten ziyada meraklı bir ifadesi olduğunu gördüğümde devam ettim. "Karartılar, insana benzemeyen tuhaf bedenler falan... Aslında çocukken bunların sebebinin cinler olduğunu düşündüğüm için onları araştırmaya başlamıştım."

"Dün gece..." dedi ancak devamını getirmekte tereddütte gibiydi. "Dün gece ne?"

"Dün gece ayak uçlarından bir karartının koşarak uzaklaştığını gördüm ancak gittiği yere baktığımda hiçbir şey yoktu."

"Hımm... Ben de dün gece kabus görmüştüm ama rüyalarımı kontrol edebildiğim için ona çekinmeden saldırmıştım."

"Ooo...İşte benim arkadaşım!" Elini beşlik haline getirdiğinde bende çakarak güldüm.

"Beni korkutamadığını anlayarak gitmiş olmalı... Sence Felix ve Hyunjin de kabus görmüş müdür?"

"Sanmam, görmüş olsa Hyunjin yangından kaçar gibi çığlık çığlığa yanıma gelirdi."

Söylediği şey ile beraber ellerimi çırparak gülmeye başlamıştım ki beni öyle görünce o da sırıtmaya başladı ancak telefonumun çalması ile dikkatimiz sese kilitlendi.

Bekletmeden aramayı açarak hoparlöre aldım ve masa üzerine koydum. "Efendim Lixie..."

"Jisung! Dersim bitti de sende müsaitsen buluşalım mı?"

Minho duyduğu ile beraber kendi telefonundan bir şeylere bakınmaya başlamıştı.

"Felix bizim de dersimiz yarım saate başlayacak."

"Anladım..." Hevesi kursağında bırakılmış bir çocuk gibiydi sesi. "Sana iyi dersler o zaman görüşürüz."

"Görüşü-" Hemen sözümü kesecek şekilde telefonuma yaklaşarak konuştu Minho. "Felix, Hyunjin dersten çıkmış istersen onunla buluş."

Lanet /HYUNLİXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin