14

1 0 0
                                    

FELİX
Kim bilir duvarı izleyişimin kaçıncı dakikasında telefonuma gelen bildirim sesi ile ekranın açılması sonucu odanın karanlığı kısmen azaldı.

Yabancı bir numaradan Hyunjin olduğuna dair bir mesaj gelmişti, sohbet kısmına girdiğimde ise farketmiştim ki bir şeyler daha yazıyordu.

Sabırla ekrana bakarken merakıma engel olamıyordum, o neden uyumamıştı? Yoksa o da benim gibi- Neyse ne...

Bana geçmiş olsun dileklerini sunmuştu ve sanki benimle aynı şeyi düşünmüşcesine neden uyanık olduğumu sordu.

"Sen neden uyanıksan o yüzden..." dedim usulca, belki okuduğunda sinirle yazdığımı düşünebilirdi ancak içinde ufacık bir öfke tanesi bile yoktu.

Aslını isterse şuanda hiçbir şey hissetmiyorum; ne mutluluk ne üzüntü ne öfke ne de başka bir şey... İçimde bir boşluk var sanki ancak bu öyle bir şey ki hacmi olmamasının aksine yüreğime ağırlığı ile baskı kuruyor.

Bir şeyler yazıyor sonra siliyordu, bunu profilinin yanında çıkan yazılardan anlıyordun ancak neyi söylemekten bu kadar çekiniyordu?

Geçen birkaç dakikanın ardından sonuç ikimizinde çevrimiçi gözükmemize rağmen hiçbir şey yazmamamızdı.

Perdenin uçuşmasını farketmem ile pencereye uzandım ancak pencere kapalıydı, bakışlarımı tam karşımda perde sandığım karartıya diktim. Sağa sola sallanıyordu ve bu benim gölgem olsa bile şuanda hareketsizdim, hiçbir şey yokmuşcasına arkama yaslanıp telefonumu geri açtım.

Kişilerden Jisung'u bularak mesaj atma kısmına geçmiştim ki hemen yanımdan gelen sesi duydum. "Ona beni mi anlatacaksın?"

Kaskatı kesilmiştim sanki ellerimin bağı çözülmüş gibiydi, telefon hemen yüzüme düşse bile tepki veremedim.

Boynuma doğru kaydığında ürkek bakışlarımı sesin geldiği yöne, yatağımın kenarına, getirdim ve bu sırada elleri örtünün üzerindeyken dumanmışcasına süzülen karartısı içindeki gözlerini farkettim.

HYUNJIN
Sonunda pes ederek telefonumu kapattım, ona mesaj atmadan önce yaşananları görmezden gelmeye çalışarak masama adımladım; uyumadan önce su içmek belki de iyi gelirdi.

Şişenin ağzını dudaklarımla birleştirdim ve yudumlamaya başlamıştım ki bir ses geldi kulaklarıma. "Hrr..."

"Ay hoşt!"

Olduğum yerden fırlamış ve geriye atlayarak duvara çarpmıştım, sesin geldiği yer olan masama baktığımda ise orada bir karartı bile yoktu.

Delirmişcesine hızla etrafıma bakındım; duvarlar, tavan, zemin ve son olarakta arkamı dönerek az önce aramızda boşluk bulunmayan betondan engel.

Bir şey yoktu yalnızdım ama... Ben hissetmiştim, gerçekten hissetmiştim.

Sanırım sesin sahibini bulamamak sesin gelmesinden daha korkutucu...

Hızlı soluklarımı dindirerek sandalyeye oturdum ve dağılmış kağıtları bir kenara iterek içlerinden birini önüme aldım, resim çizmeliyim... Resim çizersem dikkatim dağılır ve o zaman uyuyabilirim.

Ama uyuyamadım...

Ben resme  odaklanmaya çalışsam ve duyduklarımı görmezden gelsem dahi bir şey vardı; yürüyordu, nefes alıyordu ve omuzumun üzerinden resime bakarak adımı sayıklıyordu.

Delirmiş olamam değil mi?

Hayır! Ben delirmedim!

Henüz değil...

...
Sabah:
FELİX
"Günaydıııın, erkencisin çocuğum..."

"Hmm..." Dediklerini algılamam birkaç saniyemi almıştı, mırıldanırken ağırlaşmış kapanmaya çalışan gözlerimi elimden geldiğince açtım.

Başımda bir ağrı kafatasımı kırarak içinden çıkmayı istercesine zonkluyordu, hafif bir mide bulantısı vardı ve boşluk hissi bu bulantıyı kısmen daha da arttırıyordu.

"Bugün nasılsın bakalım?" tüm gece uyumuş olsa gerek gayet neşeli bir ifade vardı yüzünde ancak benim için aynı şey söylenemezdi.

"Gitmek istiyorum." dedim gayet net ve kısa bir şekilde.

Beni kırmak istemez şekilde yanında getirdiği malzemeleri çekmecenin üzerine koydu. "Önce bazı değerlerini ölçeyim, sonrasında gidebilirsin."

Derin bir nefes aldım, yine ve yine hayati bulgularımı ölçmek için başlangıç olarak o tansiyon aletini geçirdi koluma.

...
Ölçümlerden hemen sonra değerlerimin normal olduğunu söylemesi ile telefonumu pijamamın cebine koyarak oradan çıktım ve kuzenim ile Minho'nun odasına gittim.

Kapıya bir kaç defa vurmamın ardından kapanan gözlerimi zorla açık tutarak ayak uçlarıma baktım, dün nasıl olmuştu da merdivenlerde bacağım kasılmıştı.

"Kim ya sabahın bu saatinde! A- Felix sen miydin?"

Yok nenen! Of neyse.

Kenara çekilerek boşluk bıraktığında dağılmış yatakların bulunduğu odaya girdim, daha sabah saatleriydi ki bu nedenle bu saatte uyuyor olmaları gayette normaldi- Minho da uyanıkmış.

"Ooo Felix hoşgeldin." Kapısı açık banyodan yüzünü yıkarken seslenmişti bana, Jisung tek ayağı üzerinde sekerek yatağına doğru gelirken sırtımı pencereye yasladım ve tuhaftırki bu katıyı bile hissedemedim.

"Felix!"

"Hm?" Gözlerimi açtığımda katlarca aşağıdaki ağaçları yukarıdan görüyordum ve aşağı süzülen saçlarım görüşümü kısıtlıyordu, ben şuan başaşağı asılı mı duruyordum?

Bileğime sarılı parmaklar beni kuvvetle çektiğinde önce mavi gökyüzünü sonra ise pencerenin kenarını ve odanın içinde tam karşımda telaşla beni tutan Minho'yu gördüm.

Jisung bir hışımla onu kenara iterek beni yatağa oturtturdu ve önüme sandalyesini çekerek oraya oturmasının ardından kollarımı çıkıca omuzumun hemen altından tuttu.

"Sen ne yapıyorsun?! Ya düşseydin! Boşluğa yaslanılır mı?!"

Söyledikleri kafamın içinde yankılanırken ne dediğini algılayamıyordum, sadece duyuyordum ancak anlamını kavrayamıyordum.

O beni her sarstığında önüme düşen saçlarım daha da dağılıyordu ve ben bu tutamları geriye itecek kadar bile güçlü hissetmiyordum.

"Ben sizi yalnız bırakayım." demişti Minho kapıya yönelirken.

Üçüncü kişi odayı terkettiğinde Jisung beni bırakarak kollarını göğüs hizasında doladı. "Felix sen hiç iyi değilsin, açık pencereyi nasıl farkedemedin? Sana neler oluyor, son günlerde bambaşka biri gibi davranıyorsun."

"Jisung, ben-" Ensemde hissettiğim nefesle duraksadım, karartının kulaklarıma fısıldadığı sözcükler nefesimi kesiyordu. "Hayır, anlatmayacaksın. Bana karşı gelirsen ne olacağını biliyorsun..."

Tırnaklarını boynuma batırarak devam etti. "Jisung seni kurtaramaz."

"Evet Felix seni dinliyorum..." Jisung bana telaşlı gözlerle bakarken ben ise onun beni koruyup koruyamayacağının hesabını yapar şekilde mırıldanarak süreyi geçiriyordum. "Ji-jisung b-ben..."

Arkadaşımla beraber o da emir verircesine tek seçenek bıraktığı soruyu sordu. "Evet Felix, ne diyeceksin?"


Lanet /HYUNLİXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin