05

6 0 0
                                    

FELİX
Bağırdığımda yüzüne yayılan ifade şaşkınlığının işareti gibiydi yoksa bu da mı bir tuzaktı? Yukarıda gördüğüm kişi Jisung değildi, ya bu da Hyunjin değilse... Yüzünde yer yer kesikler vardı, belki de onlara zarar vermişti ve bana aralarından biri olarak gözüküyordu...

Belki bana da zarar verecekti ama Hyunjin olabilir mi? Yoksa beni oradan çekip çıkartır mıydı? O yaptığı güvenimi kazanmak için yapılan bir numara mıydı?

Jisung neredeydi, o olmadan hiçbir şeyden emin olamazdım. Şuanda ona o kadar ihtiyaç duyuyordum ki... En azından o ne yapacağımı söylerdi, şimdi ise ne olacağına dair hiçbir fikrim yok.

"Sen Hyunjin değilsin." Bana doğru bir adım attığında kendime hakim olamayarak konuşmuştum. Ona inanmadığımı belli ettiğim için asıl görüntüsüne dönerek beni öldürmeyi deneyebilirdi, kendimi koruyabilmek için ellerimi göğüs kafesime yakın olacak şekilde kaldırdım.

"Ne? Ben Hyunjinim, hatırlamıyor musun?" Duraksayarak işaret parmağı ile beni işaret etti. "Yoksa sen Felix değil misin?"

"Hayır ben Felix'im ama sen değilsin."

"Ben zaten Felix değilim, Hyunjin'im."

"Hayır, değilsin. Ben benim ama sen değilsin."

"O zaman sen de ben değilsin."

"Ben zaten sen değilim."

"O zaman sen nesin?"

"Asıl sen nesin, cinin teki misin?"

"Ne cini ben bizim."

"O zaman bende sizim."

"Hayır sen bensin."

"Peki sen nesin?"

"Ben... Ben..." Ellerini başının iki tarafına sabitledi. "Ben neyim?Hyunjin değil miyim?"

Gelen ses ile sağımda kalan duvardaki boşluğa döndük. "Siz benim seçtiklerimsiniz..."


JİSUNG
"Hazır mısın?" Beline halatın bir ucunu bağlarken soru ile cevap verdi. "Olmama gibi bir şansım var mı?"

Hayır anlamında başımı sallayarak halatın diğer ucuna bağladığım tırpanı tavanda asılı avizeye fırlattım. (Kaçarken nereden atıldığını bilmememize rağmen hemen yanımızdaki duvara saplanmıştı.)

Tırpan avizenin süslü ampul takma yerlerinden aynı anda ikisine takıldığında ipi kendime doğru çekerek sağlamlığından emin oldum.

Biz kaçarken zeminin büyük bir kısmı çökmüştü, kenarda sadece ayakta durabileceğimiz kadar bir beton parçasındaydık; bu nedenle tırpanı atmak için kolumu germem bile zor olmuştu.

Karşı taraftaki terasa varabilseydik sonrasında ne yapabileceğimize karar verebilirdik.

Ben karşıya kendim de geçebilirdim ancak onun yapabileceğinden hiç emin olamadığımdan ipi ona bağlamıştım, en kötü ihtimalle havada asılı kalabilirdi.

Bağlı kısmın hemen yukarısına tutundum, sırtım onun göğsüne değerken düşmemem için kollarını karnıma sardığını hissettim.

Elini çimdikleyerek omuzumun üzerinden ona baktım. "Bu kadar yakınlığa gerek yok."

"Peki..." Beni serbest bıraktığında önüme döndüm. "Üç dediğimde atla, 1...2...3..."
İkimizde aynı anda atlayarak önce alçalır sonra yükselir bir şekilde karşıya varırken ipi bırakmaya hazırlandım, saçlarım yüzümden uzaklaşırken havada gidebileceğimiz en uzak noktaya geldiğimizde kendimi bırakarak korkuluklara atladım.

Hesaplamalarda hatalı çıkmıştım, korkulukların hemen alt kısmında kalan zemine tutunabilmiştim. "Jisung!"

"Minho ben düzelene kadar sallanmaya devam et, sakın hızını kaybetme!"

Ellerim kaymadan hemen önce sağ ayağımı yukarı atarak korkuluğun zemine bağlandığı kısıma tutturdum. Bacağımı zorla iç kısıma ittirdim, az önce ayağımı tutturduğum kısma diz kapağımın iç kısmı gelene kadar. Ellerimi sıra ile sakince korkuluğa sardım ve kendimi yukarı çektim.

Üst kısıma çıktığımda üzerimi düzeltirken Minho'ya çevirdim bakışlarımı, iyi güzel ama ben bir şeyi unutmuştum. Ben buraya zor denk geldiysem o belinde ip bağlıyken buraya yetişemezdi.

Sanırım ona güvenmekten başka şansım yoktu, ellerim ile ağzımın iki kenarını kapatarak ona seslendim. "Minho!" Bakışları beni bulduğunda devam ettim. "Belindeki halatın bağlama yerinin dışarda kalan kısa ucundan değil diğer kısmından sıkıca tut, tek elinle de düğümü çöz, sallanırken buraya yaklaşınca ipi bırak! Ben seni yakalarım!"

Sözümü ikiletmeden dediğimi yaptığında önce beline dolanmış ip onu döndürerek daha aşağıya sarkıtmış, sallanırken yaptığı için biraz yanlara yalpalar şekilde hareket etmişti.

Bacaklarını düz tutarak geri ve ileri hareketlerle hızını arttırdı, o yükün de azalmasından kaynaklı olarak benden daha yükseğe çıkmıştı.

Halatı bırakıp bana gelirken ellerimi ona doğru uzattım, o da tutmak için ellerini uzatırken bir anda yere düştüğümü hissettim.

Ayak bileğime sarılı hissettiğim parmaklar beni oradan bir odaya doğru çekiyordu, tırnaklarımı yere saplamaya çalışarak tutunacak bir yer aradım. Beni soktuğu odanın kapıları çekilerek kapanmadan hemen önce gördüğüm şey korkuluğa tutunmadan hemen önce onu boşluğa fırlatan karartıydı. "Minho!"

Lanet /HYUNLİXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin