11

0 0 0
                                    

HYUNJIN
Yine ve yine sarı bir ışık...

Mutfaktaydım ve hazırladığım omletleri arkamdaki masaya koymuştum, aynı renk ışıkla aydınlanan salona ilerledim.

Solumda üst yarısı buz görünümlü camdan yapılma bir kapı vardı, geniş salon içerisinde sağ tarafa doğru -camlı kapının karşısına- ilerledim.

Kulaklarıma ulaşan uğultularla arkamı döndüğümde az önce mavimsi görünen cam siyaha dönmüştü, kapı itiliyor gibiydi ki bu da beni germeye yeterdi.

Sakin kalmaya çalışarak geriye doğru adımladım, arkamda bir kapı daha olması lazımdı.

Odanın duvarlarında yankılanan gürültü ile refleks olarak gözlerimi kapatmıştım ancak çok geçmeden geri açtım ki kapıdaki camın parçalandığını gördüm, aralardan çıkan karanlık oda içerisine yayılmaya başlamıştı ve uğultu giderek artıyordu.

Arkamı dönerek hızla sağlam olan kapıya koştum, açarak bir başka odaya geçtim, bir yatak odasıydı. Girişi kapatarak etrafıma bakındım, mutlaka bir pencere olmalıydı ama yoktu.

Burada kalmıştım...

Sesler kulak zarlarımı yırtmak istercesine yankılanırken kapının hareketlendiğini görmemle koşarak arkasına sırtımı dayadım ve ayağımı önümdeki dolaba koyarak açılmasını engelledim.

Yumruklayan bir insan misali arkamdaki tahtaya kuvvet uygulanırken eşyalar sallanmaya ve tüyden yapılmışcasına uçuşmaya başlamıştı.

Evi eğmişcesine yatak bir başka tarafa kayarken yanındaki çekmece devrilmişti, masa üzerindeki eşyalar ise etrafa dağılmıştı.

Dizlerim titriyordu, bu kuvvete karşı koyamıyordum. "Hayır... Ölmek istemiyorum, ölmek-" Bir anda kapının sonuna kadar açılması ile her yer karardı.

"İstemiyorum..." Gözlerimi açtığımda halen daha odamdaydım, masamın üzerinde birleştirdiğim kollarımdan başımı kaldırdım.

Resim çizerken uyuyakalmış olmalıydım, dudağımın üzerindeki tabakalaşmayı hissetmem ile beraber az önce olduğu yere baktım ve kurumuş kan izini farkettim.

Banyoya ilerledim ve aynadan kendime baktım, burnum kanamıştı. Kan izlerini silerek odama geri döndüm, telefonuma baktığımda saat öğleden sonra 3 e geliyordu.

Hızlıca üzerimi değiştirerek çantam ve telefonumla dışarı çıktım, dersim yarım saat sonraydı. Burnumun kanaması ve gördüğüm rüyayı unutmak için tek şansım derslerdi...

"Umarım yetişirim..."

MİNHO
Öğretmen konuyu bilmiyormuşcasına açtığı slaytını harfi harfine okuyarak gereksiz yere maaş aldığını düşündürtüyordu, anlamıyorumki istesek biz de internetten bakar okuruz ama o bu işi yapıyorsa anlatması gerekmez miydi?

Neyse...

Jisung'a çevirdim bakışlarımı, benim aksime ellerini çenesinin altında birleştirmiş haldeydi ve başı halen daha dikti.

"Jisung..." fısıldamama rağmen yanıt vermedi, gözlerini örten saçına uzandım ve tutamları geriye doğru çektim.

Dersi dinlediğini düşünmeme rağmen o da benim gibi sıkılmış olacakki uyuyordu, bu görüntüsü beni gülümsetmişti.

Yavaşça omuzunu dürttüğümde gözlerini kırpıştırarak açmış ve bana çok yorgun bakmıştı, telefonumu kablosuz kulaklığa bağlayarak kulaklığın tekini ona uzattım.

Bana anlamaz gözlerle baktığında yaklaşarak kulağına fısıldadım. "Film izleyelim, sevdiğin bir tane var mı?"

Hemen gözleri açılmış ve gülümsemişti, telefonumu eline almasıyla bir şeyler tuşladı ve geri karşımıza -önümüzdeki sıranın sırt kısmına- yasladı.

Altta "Kimetsu no yaiba" yazıyordu ve açıkcası animeleri pek sevmezdim ancak onun için izlemeyi deneyebilirdim.

İlk bölümü açmamla kulaklığın takılı olduğu kulağımı gizlemek ister şekilde elimi dersi dinliyormuş gibi yanağımdan üzerine doğru getirmiştim.

Omuzumda hissettiğim ağırlık ile başımı çevirdiğimde Jisung'un kafasını yasladığını farkettim, anlaşılan o da bu şekilde kulaklığı gizleyecekti.

Karakterin başlangıç konuşmaları sırasında başımı kaldırıp öğretmene baktığımda o hala slaytlarının sayfasını inceliyordu, ara ara hocaya bakarak izlemeye devam edebilirdik.

FELİX
Bir ormanın içerisinde nedenini bile bilmeden öylece koşuyordum, ağaçları daha farkedemeden yanlarından geçerken ileride bir açıklık farketmemle daha da hızlandım.

Açıklığa vardığımda az ilerideki evi farkettim, evin penceresine yaklaşıyordum ama...

Ben adım atmıyordum ki...

Görüntü yaklaştı, pencere ve içerisindeki oda daha da netleşti. Karanlık alanın ortasında daire oluşturacak şekilde yanan mumların yanısıra sandalyeye bağlı bir beden vardı, o bedenin etrafında karanlıktan bile daha koyu görünen ruhani varlıklar dönüyordu.

Uğultu sesleri ve anlayamadığım fısıltılar kulaklarıma ulaşırken başını kaldırmıştı bağlı olan, o...

O bendim...

Nefesimin kesilmesi ile aniden uyandım, kapının orada bir karartı farkettim ancak ruh tasfirinden ziyade bir ayı gibi kıllıydı sanki...

Aniden kaybolduğunda ben halen daha aynı noktaya bakıyordum, olanlardan sonra hava aydınlıkken kötü bir rüya görmem diye düşünmüştüm ancak pek te öyle olmamıştı.

Olanları Jisung'a anlatmalıydım yoksa bu durum uykumun ardından derslerimi de etkileyecekti, evet... Onun yanına gitmeliyim...

Anlatmayacaksın...

Kafamın içindeki karşıt düşünceyi umursamadan apar topar yataktan kalkarak pijamalarımla beraber kapıya koştum ve dışarı çıkarak koridordaki merdivenlere koştum.

Aşağı inerken nedenini bilemesemde bir ayağım kasılıp kaldı, sanki bir şey gitmesini engellemiş gibiydi ki yere düşerek aşağı yuvarlanmadan önce bir fısıltı duydum.

"Anlatmayacaksın Felix..."

Lanet /HYUNLİXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin