"Geç kaldın" arkamdan gelen nayif kız sesi beni gülümsetti "Ne zaman geliceğimi sana mı sorucam" siyah gül ayaklarını yere vururken ben gülmekten yere oturucaktım "Ne o Tuğra seni bırakıp ateş böceğine mi kaçtı" bağırmaya başladı "Ben o kız gibi orospu değilim en azından aramızdaki farkı anlıyor musun benim ve onun ismi farklı anlamları farklı abimin kime değer verdiği umrumda mı sence" yavaş yavaş alkışladım "bravo siyah gül dilinin olduğunu görmüş olduk ee başka bişey varmı insan öldürmek falan" bunları dedikten hemen sonra kendimi yerde buldum "Al amk" derken kapı çaldı kimin geldiğini ikimizde biliyorduk yüzümüzde maskeler ellerimizde eldivenler vardı tanınmıyorduk ama biz gözlerimizle konuşmayı biliyorduk siyah gül kapıyı açtı ve saklandı içeri giren Nilsu bağırdı "Çık lan nerdesin siyah gül" ellerini iki yana açtı anında beni gördü ve gözleri yana doğru kaymaya başladı Nilsu benim kucağıma düşerken siyah melek maskesini çıkardı "Aptal Nilsu seni baban sevmedi o Tuğra denen mal mı sevicekti" Alevin ölmesi üzerine kimse bizden şüphe etmemişti
"Hey nereye" Çağanın kaygı dolu sesini duydum "Biraz hava alıcam" yanağına öpücük kondurduktan hemen sonra dışarıya adımımı atmıştım Yiğit yoktu hiç olmamıştı zaten ama şuan Alevde yoktu beraber çekildiğimiz bi fotoğrafımıza baktım ben Ve Alev vardık Alev o gün Ankara'ya gidiyordu gözlerimden akan yaşlar telefonun üzerine düşerken ben gülmeye çalışıyordum kendi kendime hadi bakalım diyordum Siyah gülü siyah meleği ve en başları siyah şeytanı tanımaya gidiyordum belimdeki silahın baş harfini ilkokulda öğrenmiştim ama gerisi yoktu nasıl tutucam nasıl ateş edicem hiç bi fikrim yoktu sadece blöf
uyandığımda ellerim ve ayaklarım bağlıydı ağzımda olmayan bant için biraz daha rahatlatırken üstüme göz gezdirdim çantam ve en önemlisi silahım yoktu etrafı inceledim kelepçeler çeşitli sivrilikte bıçaklar bi küvet bir cam ve camı kapıtan siyah perdeler ışık açıktı herşey netti siyah gül ve çetesi beni kaçırmıştı kafamı döndürdüm ellerimi fazla zorlamadan ipleri çıkarmaya çalıştım fakat mümkün değildi gözlerimi saliselik kapattım ve kapının gıcırdayan sesi kulaklarıma ulaştı "Naber" yüzlerindeki maskeler onları tanımamı zorlaştırsada iki kız bir erkektiler erkeğin saçının gözüne girmek üzere bekleyen siyah saçından ve bir kızın kahve gözlerinden onları tanımlaya bilirdim en azından öyle sanmıştım "Ağzını açmamakla kararlısın sanırım peki" erkek olanın eli ve sesi kızları harakete geçirdi onları elimden geldiğince zorluyor itiyordum beni küvetin oraya getirdiler ayakta kalıcak gücüm yoktu Telefondan gelen tanıdık melodi sona erdiğinde telefondaki kişinin Tuğra olduğunu anladım "Ateşböceği nerdesin" erkek olan sesini değiştirerek konuştu "Merhaba ateş" Tuğranın sesi karşımdaymışçasına çıkıyor kızgınlığı burdan anlaşılıyordu "Nilsuya naptın lan" güldü "Katil ben iyiyim beni dert etme" benim sesimi duyan Tuğra heyecanlanmıştı "Nilsum nerdesin" araya şeytanımız girdi "O biraz uzakta katil ama sana bir hediye göndericek tabikide" kaşlarım çatılmıştı yere çökmüştüm ağlamıyordum fakat ağlasam rahatlıcak kusarsam bunların hepsinin geçmiş olacağına güvendim beni kaldırmak için eğilen kızın karın boşluğuna yumruk attım ve suratına tükürdüm "Sen napıyosun lan sürtük" diğeri kolumdan tuttuğu gibi beni kaldırdı "Yazdık yaa size işey yaramaz bir sik başı için hem cinslerinizi aşağılıyorsunuz" şeytanın net gülüşü kulaklarımı doldurdu yanıma geldi yerde yatan kız ise toparlanmıştı "Kara melek git kamerayı getir" sağ tarafımdaki kız kolumu bıraktı en küçük şansımı bile kullanıcaktım kaçmaya yeltendim fakat parmağımdaki acı durmamı sağladı yüzük parmağımdaki bıçak parmağıma sürtüyordu arkamızdaki kara meleğin elindeki kamerayı gördüm Tuğra ya atacaklardı "Sevgilim bu pisliklere elini sürme hepsinin ölümü benim elimden olacak bana güven ateş böceğinin ışığı sönmez" ne ara geldiğimizi bilmediğim masanın başında duruyorduk "Son sözün bu dimi" kafamı salladım daha sonra derin bi nefes aldım gözlerimi kapattım ve yüzük parmağımın yok oluşunu hissettim vücudumun içindeki savaşı kan kaybetmesini hissettim gözlerimden yaş akmadı acıdı bağırdım ama ağlamadım parmağımın masadan alındağını gözümü yavaş yavaş açtığımda fark ettim "Notunu ben yazayım mı" dedim arsızca gülüyordum artık çünkü ben kaybediyorsam Tuğra içindi ve ben ona çoktan yenilmiştim kızlardan biri saçımdan tutup beni duvara doğru savurduğunda "Ben senin son sözünü yazayım istersen nota sonuçta yakında benim olcak" dedi yüzüne doğru öksürdüm "Tuğrayı mı istiyorsun" dedim bi anda parmağım gözümün alt kısmında duran kirpiğe ulaştı kirpiği alıp kızın avucuna koydum ve kapattım "Al bunu ihtiyacın olacak hatta dileğini ben dileyebilirdim " daha sonra karnıma yediğim tekme ile gözlerim kapandı
Tuğra
Eray piyasada yoktu Çağan ve Selim telefondan bulunduğu yere bakıyordu bense onları nasıl öldürmem gerektiği hakkında fikirler düşünüyordum mutfaktan bir bardak su aldım suyu içtikten sonra dışarı çıktım ve Erayı aradım telefonu açılmıyordu Telefonu yere fırtattım almak için eğildiğimde ise beyaz spor ayakkabıları ile bana bakan Suyu gördüm telefonumu alıp cebime sokuşturduktan sonra elimi uzattım "Merhaba Su" oda aynı şekilde elini bana uzattı elini tuttum ve merhabalaşmış olduk "Ben Nilsuya ulaşamıyorum" dedi kafamı öne eğdim "Öldü mü" dedi korkuyla hemen kafa salladım "Hayır hayır korkma sadece kaçırıldı merak etme nerde olduğunu yakın zamanda tespit ederiz sen içeri geç benim minik bi işim var halledip gelicem " Su kafasıyla tamam işareti yaptı ve içeri girdi arabama bindim ve Erayla ikimizin en sevdiği yere geldik içeri girdiğimde tekrardan sevindim "Neden geldin gene" sandalyede bağlı olan tacizci adam burda bi kaç gündür burdaydı fakat bu onu son görüşüm olacaktı merak etmeyin ki onu öldürmicem "Ateşin pardon Ecelin geldi bebeğim keyfini çıkar" elime aldığım kaldırım taşlarını kırık bacağının üzerine koydum acıyla inlerken ben sevinçle kıvranıyordum ellerini açtım belinden bağlı ipler onu sandalyeye bağlı bırakmaya zorlanmıştı sandalyeye bağlı tacizcimizi kapının oraya getirdim parmağını kapıya koydum bacaklardında duran kaldırım taşları yeterli değildi kapıyla arasında sıkışan parmağı adamı ağlatacak derecedeydi bi anda aklıma gelen fikirle adamı kapının orda bıraktım ve kulağına bağırdım "Heyy duyuyor musun beniii" adam kendini geri çekerken ben heyecandan dans edecek evredeydim "Aa duymuyorsun o zaman işe yaramaz parçaları atalım yerlerinden" bıçağımı alıp tek vuruşla kulağını kestim adamın bağırışları hıçkırıkları üzerime sıçrayan kanı için üzülmedim ama o kızlar için bacağımdan kısa boyu olan kızlar için üzüldüm daha sonra elime bıçağımı aldım 19 bıçak yarası vardı adamın vücudunda tıpkı 19 çocuğun vücudunda olduğu gibi adamı orda bıraktım kapıyı kapattım ve kilitledim telefonuma gelen mesajı açtım Nilsunun uyumuş bi fotoğrafını göndermişlerdi üzerinde de iyi uykular prenses yazmışlardı göz devirdim hâlâ hayatta olması iyi bişeydi ölmediğini gördüğüm cesetlerden anlamıştım arabama bindim ve Eray'a bir mesaj attım
Tuğra : Eve geç Nilsu kaçırılmış
İletilmemişti fakat göreceğine emindim arabayı çalıştırdım son ses açtığım şarkım arkamda bıraktığım cesedim yanımda olmayan Sevgilim
Hellooo
Ayda yılda bi bölüm attım ya helal banaaa neysee kara şeytan kara melek ve kara şeytan üçlüsü kim acabaaa
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Böceği
Ficção CientíficaNilsu küçükken polis kılıklı bir seri katil görmüştür yıllar geçmiş Nilsu büyümüştü ama o içindeki çocuğu büyütememişti Nilsu nun her zaman peşinde olan seri katil Nilsuyu asla bırakmak istememişti