3. Bölüm

22 9 4
                                    

3 yıl geçmişti ben 11 yaşına basmıştım ve şuan Yektanın doğum günüsü için hazırlanıyordum turuncu bir elbise tercih ettim. Bu üç yıl boyunca okuluma en iyi şekilde odaklanmaya ve arkadaşlarımla iyi anlaşmaya çalıştım.
Ama herşeyden çok Ruh Taşıyıcı Destanını araştırdım okulun kütüphanesi olsun şehrin kütüphanesi olsun bütün destanlarla ilgili kitapları, dergileri, gazeteye varıncaya kadar herseyi okumaya çalışmıştım kafayı yemiş gibi yemek yerken bile kitap okuduğumu gören Aren, destanı bana anlattığına anlatacağına pişman olmuş,
Babamsa her fırsatta bana laf etmeyi ihmal etmiyordu.
-Bok mu var da anlattın
Diyerek söylendi Arene
-Vallahi çok pişmanım artık bizimle oyun oynamayı da kesti yüzünü gören cennetlik gercekten çok pişmanım hekim amca

Aren utanmasa bizde kalacaktı artık her kahvaltıda bizimleydi her boş vakti olduğunda buradaydı şikayetçi değilim, onunlayken eğleniyordum açıkçası ama kıskanç abi rolü kesiyordu bazen ve ben çok sinirleniyordum.

En son ki doğum günüm de hediyesini verirken kulağıma eğilip "benim ailem sizsiniz"
Demişti anında kızarmıştım çünkü beklemiyordum, hediyesini de çok beğenmiştim beyaz tüylü kalem ile birlikte mor kalın kapaklı bir günlüktü.

Aren çok değişmişti tamam erkekler ergenliğe girince çok fazla değişiyorlardı biliyordum az çok ama bu kadar uzayacağını, sesinin bu denli değişeceğini bilmiyordum. Hala çok yakışıklıydı, ahh ne diyorum ben...

Destan hakkında epey bilgi edinmiştim. Aren bana destanı ilk anlattığında hemen o gün babama sormuştum. Babam bir an duraksayıp pek bi bilgisi olmadığını söyledi ve benimde çok kurcalamamam gerektiğini söyledi neden diye sorduğumda Destanlar çok fazla araştırılır kurcalanırsa insan kafayı yer psikolojik bir bunalım tarzı birşeye girermiş tıpsal bir açıklama değil ama batıl bir inanç diye de ekledi.

Babam batıl inançlara inanan bir adam değil genellikle böyle açıklamalar yaptığında altında birşey olur ve ben onu öğrenmek için herseyi yapardım ve yapıyorum da.

Ruh taşıyıcı destanı kısaca yüzyıllar önceki canlıların herhangi bir nesneye ya da başka bir canlıya ruhunun hapsedilmesi ve o canlı veya nesnenin içinde yıllar boyunca saklı kalmasıdır nesnenin ya da canlının içinde çok ileri zamana kadar belkide günümüze kadar gelmesi destanıdır.
Bazı kaynaklarda dinazorlardan tut mamutlara mamutlardan tut horozlara kadar birsuru canlı ruhunun hangi nesnelere ne gibi nesnelerin içinde olabilme ihtimali gibi birsuru teori buldum ama hiç gerçekte yaşanmış ruhlu nesne tarzı olayı bulamadım.

Canım sıkkındı ve bütün kitapları dergileri gazeteleri üst üste sinirle yığmaya başladım Aren beni gördü ve sakin olmamı söyledi sakin ol demekle olmuyordu işte neredeyse 3 yıldır kafayı yiyecek dereceye gelmiştim. Babam bunun olacağını söylemişti ve kaç kez beni uyarmıştı ama ben dinlememiştim.
Gerginmiğimi hisseden Aren

-Gel hadi Arkadaşlarla buluşalım iyi gelir belki dedi.

Bende kafamı sallamakla yetindim ve parka gelip diğerlerini bekledik. Salıncağa oturup kafamı gökyüzüne çevirdim hafifçe sallanıp ayaklarımı sallamaya başladım ruhum dinleniyordu sanki bir anda kafamı yanımda sallanan Arene çevirdim biran kafasını ani bir hareketle çevirdiğini gördüm. Ne var der gibi bana baktı bende ona Gülümseyip
-İyi geldi teşekkür ederim dedim. Oda gülümseyerek bana cevap verdi.

İlk Narıya geldi ve Aren ona yer verdi

-Beni sallarmısın Aaaren dedi

-Tabii dedi Arende

Kırmızı saçları, kahkahası Ve beyaz teniyle her zaman güzelliğine hayran olduğum bir kızdı. Bazen kötü birisiymiş gibi davransa da bence bu onun savunma mekanizmasıydı, bence özünde iyi, masum, tatlı bi kız vardı. O benden 1 yaş büyüktü ama bu bizim grup okulda her teneffüs birleşir beraber takılırdık.

Ayda geldi ve sırayla hepimize sarıldı, O ise benimle yaşıttı sıra arkadaşım, dostum herşeyimdi... diğerlerine bakış daha duygusal, içinden geldiği gibi davranan, aşırı komik, empati yeteneği inanılmaz güçlü bir kızdı. Bence Yektadan hoşlanıyordu ama kendisine açıklayabilmiş, ondan hoşlandığını anlayabilmiş değildi.

En son herzamanki gibi geç kalan Yekta geldi gelmesiyle herkesin yüzünde güller açması bir oldu çünkü bazı insanların sadece varlıkları bile yeterdi diğerlerini mutlu etmeye, kıvırcık siyah ama uzun olmayan saçları beyaz teni vardı, biraz bana benziyordu ama benden 3 yaş büyük Arenden 1 yaş küçüktü. Yekta yine yektalığını yaparak gelir gelmez:

-Arkadaşlar gelirken köpeğin biri peşime bir düştü görmeniz lazım sanki aşık oldu bana

-Nasıl kurtuldun ya
Dedi Ayda

-Nasıl kurtulacak götü tutuşup tabana kuvvet koşarak kaçmıştır herhalde
Dedi Aren gülerek

-Ne kaçacağım be! Kişi kendinden bilir işi derler koçum
Diyerek Arenle inatlaşmaya başladı sonrasında Yekta yine komik anılarını anlatmaya devam etti.

Aren genel olarak dışarıdan bakıldığında soğuk birisi gibi gözükür. O herkesle geçinemez sadece sevdiği insanlara güler onlarla uzun uzun iletişim kurar ve herkese güvenmez, en cesurumuz ve bence en akıllımız o ama şöyle bir durum varki duygusal anlamda hiçbirşeyinden emin değilim çünkü her zaman duygularını çok iyi gizliyor, belkide eğitimini alıyordu bilmiyorum. Kendinden bahsetmeyide pek sevmiyordu Aren

Herkes gülüyordu huzurlu hissediyordum. Huzurumun bozulacağınıda hissediyordum ama şuan bu karamsar düşüncelere dalıp günümü karartmayı planlamadığım için bu düşüncelerden hemen uzaklaştım.

Yektanın annesi pasta hazırlamıştı parkta biraz oynadıktan sonra Yektagile gittik güzelce pastayı yiyip hediyelerini verdik.
Ben en sevdiği sporcunun ismi baskılı olan bir tişört almıştım. Spora karşı ilgili olduğunu biliyordum. Beğenmişti de 1 saat daha evde takıldıktan sonra Aren eğitimi olduğunu söyledi ve bana -seni de bırakayım istersen
dedi bende hayır diyemedim yapacak işlerim ve araştırmalarım yüzünden yapmadığım ödevlerim vardı. Bu yüzden bende peşinden gittim.

Yolun yarısından sonra o da yanımdan ayrıldı, ayaklarım beni eve değil göle götürdü. O koca ağacın gölgesinde bir kıyıya oturmuştum göle doğru bakıp
-Merhaba
Dedim
Çıt yoktu ama konuşmak iyi geliyordu.
Göle doğru bakıp derin düşüncelere daldım Destan hakkında kafamı öyle çok yormustum ki iki dakika kafamı dinleyeyim desem aklıma garip nesneler, değişik değişik hayvanlar geliyordu sanırım babam haklıydı ben iyice paranoyaklaşmıştım. Bedenimin yorulduğunu bile anlamıyordum sırtımı koca ağaca yasladım, gözlerim yavaşça kapandı...

Beni dürten birisi vardı, birisi adımı söyleyip duruyordu
Umay Umay Umay beynimde bir süre yankılanır gibi oldu en sonunda gözlerimi açtım ve babamı gördüm.

Babam beni nasıl bulmuştu ki? Buraya nasıl gelmisti? Aren getirmiş olmalıydı ama aren de olamazdı çünkü burasının gizli kalması gerektiğini o kendisi söylemişti...

-Beni nasıl buldun baba?
-Ben seni bulmadım kızım
Anlamamış gibi yüzüne bakıp
-Burada olduğumu nerden bildin
Güldü ve
-Tahmin ettim
dedi

Kafam iyice karışmıştı kaşlarım çatık bir şekilde babama bakmayı sürdürdüm... sonrasında havanın karanlık olduğunu görüp etrafa bakındım.
Etraf karanlıktı ateş böcekleri yer yüzüne inmiş yıldızlar gibi parlıyorlardı.
Babam sessizliği bozdu
-Buraya neden gelip duruyorsun bilmiyorsun değil mi?
-Bir sebebi mi olmalı seviyorum burayı geliyorum?
-Sadece sevdiğin için mi her sabah güneş doğmadan Buraya gelip güneşin doğuşunu izliyorsun
Bunu Arende bilmiyordu babam nasıl biliyordu ki
-Herşeyin bir sebebi vardır kızım
dedi babam ve yavaş yavaş bulanıklaşmaya başladı mavi bir toza dönüşürken sadece bakakaldım, korku etrafımı sardı ve dan diye uyandım...

Ne zamandır uyuyordum bilmiyorum ama beni merak ettikleri kesindi, kalkıp hemen evin yolunu tuttum.
Eve vardığımda kapıyı açar açmaz gördüğüm görüntüyle şok oldum...

Devam edecek

RUH TAŞIYICISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin